24 Aralık 2009 Perşembe

Bitkiler Alemi

BİTKİLER ALEMİ

1)Cok Hücrelidirler

2)Hücre zaranın etrafında selülozdan yapılı bir hücre çeperi bulundururlar

3)Kloroplastları vardır,fotosentez yaparlar

4)Depo karbonhidratları nişastadır.

5)Çiçeksiz ve çicekli bitkiler olmak üzere iki grupta incelenir
BİTKİLER
Çiçeksiz Bitkiler(Tohumsuz)
Damarsız çiçeksiz bitkiler
Damarlı çiçeksiz bitkiler
Çiçekli Bitkiler(Tohumlu)
Açık tohumlu bitkiler
Kapalı tohumlu bitkiler
Tek çenekli
Çift çenekli
1.Çiçeksiz Bitkiler
1)Nemli yerlerde yaşarlar.
2)Gerçek kök,gövde ve yaprakları yoktur.
3)Çiçek,tohum veya meyve oluşturmazlar.
4)Metagenez(döl almaşı) ile ürerler,spor oluşturu.
5)Damarsız ve damarlı olmak üzere iki gruba ayrılırlar
a)Damarsız Çiçeksiz Bitkiler
1)İletim demetleri yoktur,gerekli maddeleri ortamdan difüzyon ve osmozla alırlar.
2)Gerçek kökleri bulunmaz,köksü uzantılarına rizoit denir.
3)Kloroplast bulundururlar,fotosentez yaparlar.
4)Üremeleri metagenez ile olur.
5)Su kenarlarında,nemli duvar diplerinde,taş ve toprak yüzeylerinde yaşarlar
6)Su yosunları,kara yosunları,ciğer otları damarsız çiçeksiz bitkilerdendir.
b)Damarlı Çiçeksiz Bitkiler
1)İletim demetleri vardır
2)Fotosentez yaparlar
3)Kök,gövde ve yaprakları basit yapılıdır
4)Eşeyli ve eşeysiz üremenin birbirini takip ettigi metagenezle ürerler,spor olustururlar.
5)Eğrelti otu damarlı çiçeksiz bitkilerdendir.
2.Çiçekli Bitkiler
1)Gerçek kök,gövde ve yaprakları vardır.
2)Tohum ve çiçek oluştururlar.
3)Üreme organı çiçektir
4)İletim demetleri vardır.
5)Eşeyli ve eşeysiz olarak ürerler.
6)Eşeyli üremeleri tohumla,eşeysiz üremeleri ise vegatif olarak gerçekleşir
7)Çiçekli bitkiler tohumları tasıyan karpellerin açık veya kapalı oluşuna göre iki alt gruba ayrılır.
a.Açık Tohumlu Bitkiler
1)Çok yıllık ağaç ve çalılıklardan oluşur.

Protista

PROTİSTA

Protistalar canlılar dünyasının ökaryot hücreli en ilkel organizma grubudur. Çoğunlukla tek hücre halinde yaşamakla birlikte koloni halinde yaşayanları da vardır. Protistalar kamçılılar, silliler, kökayaklılar, sporlular, cıvık mantarlar ve algler olmak üzere gruplara ayrılırlar.
Kamçılılar (FLAGELLATA)
Tek hücreli yapıda olup vücudun ön tarafında bir ya da birkaç kamçı bulundurur. Bu kamçı hücrenin hareketini sağlar. Tatlı sularda yaşar. Bazıları kloroplast bulundurduğu için ototoftur. Bunların en tanınmış örneği Öglena’dır. Öglena; kloroplast taşıdığı için fotosentez yapar. Ancak ışık olmadığı zaman heterotrof olarak da beslenir. Bu nedenle hem bitkilere hem hayvanlara benzerlik gösterir. Besin kofulu ve kontraktil kofulları vardır. Çoğalmaları ikiye bölünme şeklinde olur. Tamamen heterotrof beslenen kamçılıların en tipik örneği tripanosomadır. Bu tür kamçılılar parazittir. Omurgalı hayvanların kanında yaşar ve hastalıklara neden olur.
Silliler (CİLİATA)
Bir hücreli canlıların en gelişmiş sınıfını oluşturur. Vücutlarının etrafında pelikula denilen sert bir örtü bulunur. Pelikula üzerinde sil veya kirpik denilen uzantılar bulunur. Pelikulanın iç kısmında yakıcı özellikte olan ve trikosist denilen yapılar bulunur. Bu yapılar avı uyuşturmaya ve avın kolayca yakalanmasına yardımcı olur. Sitoplazmalarında biri büyük, diğeri küçük olmak üzere iki çekirdek bulunur. Büyük çekirdek beslenme ve metabolizma olaylarını kontrol ederken, küçük çekirdek üremede görev alır. Ayrıca bu canlılar hücre ağızı, yutak ve boşaltım açıklığı (anüs) gibi yapılara da sahiptir. Besinler, besin kofulu şeklinde yutaktan hücreye alınırken, artık maddeler boşaltım açıklığından (anüs) dışarıya atılır. Ayrıca bu canlıların tatlı sularda yaşayan türlerinde kontraktil kofullar da bulunur. Kontraktil kofullar, hücre içindeki fazla suyu dışarı atarak hücre içi su dengesinin ayarlanmasında görev alır.
Bu grupta yer alan canlılar genellikle eşeysiz yolla yani bölünerek çoğalır. Ancak bununla birlikte, çekirdek değişimi şeklinde (konjugasyon) bir çeşit eşeyli üreme ile de çoğalabilir. Sillilerin en tanınmış örneği terliksi hayvan dır (=Paramesyum=Paramecium caudatum).
Kökavaklılar (RHİZOPODA)
Toprak, tatlı su ve denizel ortamlarda yaşarlar. Genellikle zararsız olmalarına rağmen parazit olan türleri de vardır. Heterotrof olarak beslenir. Bunlarda besin alma ve hareket, yalancı ayak (psödopod) denilen sitoplazma uzantıları ile sağlanır. En tanınmış örnekleri amiplerdir.

Amip tatlı sularda yaşar, kontraktil kofullarıyla aktif su boşaltımı sağlar. Çoğalmaları eşeysiz üreme (bölünme) ile olur. Uygun olmayan ortam koşullarında şekillerini değiştirerek dış kısımlarını koruyucu bir örtü ile sarar ve kist oluşturur, Ortam koşulları normale dönünce kist erir ve eski şekillerine döner.
Bazı amip türleri hastalıklara neden olabilir. Örneğin; Entamoeba histolytica türü kalın bağırsaklarda parazit olarak yaşar ve amipli dizanteri denilen bir hastalığa neden olur.
Sporlular (SPOROZOA)
Omurgalı ve omurgasız hayvanların vücûdunda parazit olarak yaşar. Hareket etmek için özelleşmiş bir yapıları yoktur. Vücutlarının esnek yapısı sayesinde (kasılıp gevşeyerek) hareket edebilir. Parazit olarak yaşadıkları için besin kofulu ve kontraktil koful bulundurmaz. Üremelerinde eşeyli ve eşeysiz üreme birbirini takip eder. Buna metagenez de¬nir. Sporluların en iyi bilinen örnekleri, insanda sıtma hastalığına neden olan plazmodium dur.
Cıvık Mantarlar
Cıvık mantarlar, hücre duvarı içermediğinden genel¬likle belirli bir hücre şekli olmayan, amipsi hareket eden, çekirdekli, saprofit, nadiren parazit olan canlılardır. Bu canlılar, amiplerde olduğu gibi yalancı ayaklarıyla besinlerini alır. Heterotrofturlar. Rutubetli orman altlarında, ağaç gövdelerinde ve çürümekte olan odun, gübre gibi besince zengin ortamlarda bulunur. Üremeleri eşeysiz veya eşeylidir. Eşeysiz üremeleri sporla, eşeyli üremeleri ise kamçılı iki zoosporun birleşmesi ile gerçekleşir.
Algler (SU YOSUNLARI)
Bu grup tek hücreli algleri ve bunların bir araya gelerek oluşturduğu kolonileri ve özelleşmiş dokulara sahip ol¬mayan çok hücreli algleri kapsar. Genellikle tatlı sularda yaşamalarına rağmen denizlerde yaşayan türleri de vardır.
Alg hücrelerinde selülozdan yapılmış bir hücre duva¬rı bulunur. Bunun yanında sitoplazmalannda fotosentez olayında görev alan kloroplastlar, ksantofil, karaten gibi pigmentler de bulunur. Besinlerin fazlasını nişasta şeklinde depolar. Kök, gövde, yaprak, iletim demeti ve gözenek taşımaz.
Çok hücreli algler içerdikleri pigment çeşidine göre gruplandırılır. Bunlar; yeşil algler, esmer algler ve kırmızı algler olarak isimlendirilir.
Ekolojik ve ekonomik bakımından en önemli olan algler yeşil alglerdir. Alglerde üreme eşeysiz ve eşeyli yolla sağlanır.

Ekoloji

Ekoloji;
organizmalarla, içinde yaşandıkları ortamı ve bu iki varlığa ait karşılıklı etki ve ilişkileri inceleyen bir bilim dalı.
Bu tanımlamadaki organizmalar, diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre; insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Ekolojinin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedeloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.
Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla ekolojiyi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır.
1) Herşeyden önce ekoloji bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir.
2) Diğer bir ayırıcı özelliği ise ekolojinin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ile olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.
Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de 20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik faktörler denir.
Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır.Bu sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum;Protoplazma-Hücreler-Dokular-Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde sıralanır.

İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler.Biyotik faktörleri oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji inceler.
Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır.Bunların başlıcaları;
Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir.
Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır.
Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur.
Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir.
Niş:Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir.
Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin oluşturduğu populasyonlara da flora denir.

Kapalı Tohumlu Bitkiler

Kapalı tohumlular

Kapalı tohumlular (Magnoliophyta), bitkileraleminin çoğunluğunu kapsayan bir şubedir.
Kara bitkileri içindeki en önemli topluluğu, "çiçekli bitkiler" oluşturmaktadır. Yeryüzünün en gelişmiş ve baskın bitkileridir. Morfolojik olarak, ot, çalı gibi değişik formları bulunur. Kapalı tohumluların en belirgin özelliği farkılaşmış çiçekleri ve meyveleridir. Tohum taslakları kapalı bir odacık içinde geliştiği için bu gruba "kapalı tohumlular" denilmiştir. Açık tohumlulardan şu özellikleriyle ayrılırlar:
Tohum taslakları tek veya çok sayıda meyve yaprağıyla çevrili bir odacık içindedir.
Sekonder odunlarında trakeidlerle birlikte trakeler de bulnur.
Çiçekler genellikle hermafrodit olup, hem erkek hem dişi organ aynı çiçek üzerinde bulunur.
Çiçek örtü yaprakları (periant), çanak yaprak (sepal) ve taç yaprak (petal) şeklinde farklılaşmıştır.
Dişi organda (pistil), ovaryum (yumurtalık), stigma ve stilus gibi farklılaşmış kısımlar bulunur.
Terim bilgisi
Uluslararası bitki bilimsel adlandırma kuralları, familya basamağının üstünde yer alan basamakların adlandırılmasında seçim serbestliği tanır ve bahsi geçen kuralların 16. maddesi, tanımlayıcı ya da içerilen bir cinse bağlı tanıtıcı (jenerik) adlara izin verir. Dolayısıyla, kapalı tohumluların da bölüm olarak adlandırılmasında geçerli olan ve birbirinin yerine kullanılabilen çeşitli bitki bilimsel adlar bulunmaktadır; bunlar şöyle sıralanabilir:
Tanımlayıcı adlar:
· Angiospermae: "kapalı tohumlular" terimi ile çok yakın anlam benzerliği taşıyan ve tanımlayıcılık açısından en çok tercih edilen ad.
 terimin İngilizce ve tekil karşılığı olan "angiosperm" için İngilizce kaynak
· Anthophyta: Türkçe karşılığı "çiçekli / çiçek açan bitkiler" olan ve tanımlayıcılık açısından ikincil olarak tercih edilen ad.
→ İngilizce Wikipedia'da Angiospermae ve Anthophyta
Cinse bağlı tanıtıcı ad:
· Magnoliophyta: Fransız doktor ve botanikçi Pierre Magnol'ün (1638-1715) soyadına atıfta bulunarak adlandırılan Magnolia cinsi ve bu cinsin üyesi olduğu Magnoliaceae familyasının adlarından türetilmiş olan ve kapalı tohumluların bilimsel adlandırılmasında çok sık tercih edilen isim

Ahmet Vefik Paşa ve Tiyatroları



Ahmet Vefik Paşa Bursa Devlet Tiyatrosu

Bursa'da ilk Türk tiyatrosunun kurulması 1879 yılına denk gelir. Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı adaptasyon beğeni ile karşılanınca, Paşa bu alandaki çalışmalarına devam eder. İlk bina Heykel'de, şimdiki Ziraat Bankası'nın olduğu yerdedir.

1957 yılında, daha önceden sinema olarak kullanılan şimdiki bina, “Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu” olarak düzenlenerek, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne devredilir ve 28 Eylül 1957 tarihinde İdil Biret konseri ile perdelerini açar. 1957- 1971 yılları arasında Turne Tiyatrosu olarak etkinliklerini sürdüren Bursa A.V.P. Devlet Tiyatrosu, 1971 yılında yerleşik düzene geçerek, kendi kadrolu sanatçıları ile çalışmalarını sürdürür.

Ahmet Vefik Paşa ve Yerleşik Bursa Tiyatrosunun Kuruluşu

Gazete haberlerine göre 15 Eylül 1879 tarihinde Bursa Tiyatrosu'nun yapıldığı haberi verilmektedir.Bu dönemde tiyatroda Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den çevirdiği 34 adet eser sahnelenmiştir.Bursalılar önceleri bu oyunları yadırgarken, sonraları büyük beğeni ile izlemişlerdir.4.5 yıl Bursa Türk tiyatrosunun kabesi olmuş, çok sayıda önemli sanatçının yetişmesi sağlanmıştır.Bu süreç Vefik Paşa'nın bursa valiliğinden alınmasıyla sona ermiştir.Hatta valinin görevden alınma gerekçelerinden en önemlileri Bursalılara bir tiyatro binası ile tiyatro kültürü kazandırmış olmasıdır.İşte arşive göre Paşa'nın görevden alınma gerekçeleri:

Tiyatro biletleri valilik binasında basılarak zaptiye çavuşları aracılığıyla halka dağıtılmıştır.Hükümet sıfatına yakışmayacak biçimde Paşa, piyeslerin provalarında bulunmuş, haftanın bir kaç gecesini kadınlara ayırarak onları da tiyatroya getirmiş, zaptiyelerden oluşan bir bando takımını tiyatroya tahsis etmiştir.Kız Okulu öğretmeni İbrahim Efendi'yi artistlere hoca tayin ederek halkın ondan nefret etmesine ve bu yüzden bir takım kızların okulu bırakmalarına neden olmuştur."

Sokrates Kimdir

SOKRATES
SOKRETES BÜSTÜ
Sokrates (M.Ö. 470Alopeke, Attika - M.Ö. 399Atina) Yunan Felsefesinin kurucularındandır.
Heykelci Sofroniskos ile ebe Fenarete'nin oğlu olan Sokrates'in kimliği de başlıbaşına bir felsefi sorundur.
Filozofların ve tarihçilerin üzerinde tartıştıkları Sokrates konusunda anlatılanlar da birbirini tutmaz. Yani herkes, kendine göre bir "tarihsel Sokrates" ya da "kuramsal Sokrates" portresi çizmiştir.
Sokrates üzerine pek çok eski öykü anlatıldı (Platon, Ksenofon, Aristofanes, Aristoteles, Aristoksenos). Sokrates, edebi verimin yüksek olduğu bir dönemde hiçbir şey yazmadığı gibi, profesyonel "bilgi hocaları"nın ortaya çıktığı bir dönemde öğretmenliği resmi bir meslek olarak da seçmedi. Hayatı boyunca ancak üç kez Atina'dan ayrıldığı söylenir. Bir kez askeri yükümlülük gereği, bir kez de Delfi'ye gidip biliciye danışmak ve orada üzerinde "kendini tanı" sözünün yazılı olduğu Apollon tapınağını görmek için bu kentin dışına çıktı.
Sokrates genellikle ahlak felsefesinin, yani değer öğretisinin kurucusu olarak bilinirse de, ondan geriye kalan şey, bir öğretiden çok, kişilerin bilincine, özlerinin ne olduğunu göstermeye yönelik bir çabadır.
Sokrates önceleri doğa bilimleriyle, özellikle de canlı varlıkların çoğalması ve kaybolup gitmesi olgusuyla ilgilendi. Bu amaçla, matematiği ve doğa filozoflarının dünyayla ilgili öğretilerini incelemesi gerekti.
Yüzeysel bilgiyi aşma ve şeylerin gerçek bilgisine ulaşma isteğiyle, bireylerin davranışlarında ve yaşamlarında temel aldıkları inançları sorgulamaya yöneldi. Sokrates, inançlarını ayrım gözetmeksizin yadsımak için toplumun bütün kesimlerine seslendi; bu tutumu da şiddetli tepkilerle karşılaşması ve trajik bir biçimde ölmesi sonucunu doğurdu.
Sokrates, her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan yöntemiyle, yani diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanlara, bilgiye sahip olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Ardından, bir karara varmak gerektiğinde ve çaresiz kalan muhatapları ondan sorunla ilgili düşüncesini sorduklarında, filozofça geri çekiliyor, bu da genellikle muhataplarının öfkelenmesine yol açıyordu.
Sokrates’in dünyadaki son günü Platon tarafından Fedon’da anlatılır—bir gün ki Sokrates Tebesli dostları Kebes ve Simnias ile ruhun ölümsüzlüğü üzerine konuşarak geçirdi.
Baldıranı içtikten ve ölmek üzere yattıktan sonra son sözleri şunlardı: "Krito, Aeskulapius’a bir horoz borçluyuz; bu yüzden onu öde, sakın unutma."
Zehir yüreğine ulaştığında sarsıldı ve öldü, "ve Krito bunu görerek ağzını ve gözlerini kapadı. Bu, Ekhekrates, dostumuzun sonuydu, öyle bir insan ki tüm çağının bizim bildiğimiz en iyisi, ve dahası, en bilgesi ve en doğrusuydu.".
Retrieved from "

23 Aralık 2009 Çarşamba

2010 Celp Dönemleri celp 2010 celp ve Askerlik İşlemleri - Celp 2010 Celp

2010 Celp Dönemleri celp 2010 celp ve Askerlik İşlemleri - Celp 2010 Celp


2010 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri - 2010 Celp 2010 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri - 2010 Celp 2010 Celp Dönemleri ve Askerlik İşlemleri - 2010 Celp 2010 celp dönemleri askerlik yoklama 2010 celp


Bu Bilgiler 10 Mart 2009 Tarihinden sonra Geçerlidir.

1990 doğumlu ve 2010 senesinde askere gidecek arkadaşların durumları ile ilgili birkaç hususu belirtelim.

- Öncelikli olarak 90 doğumluların yoklama dönemi başlamıştır ama celp dönemleri henüz belli değildir.


- İlk yoklama dönemi yani askere gideceklerin ilan edilmesi 01-30 Nisan tarihleri arasında muhtarlıklarda ve askerlik şubelerinde ilan edilmiştir.

- Bu listelerden isminizi ve diğer bilgilerinizi kontrol etmeniz, eksik ya da yanlış bir durum varsa askerlik şubenize müracaat ederek düzelttirmeniz gerekmekteydi.

- Son yoklama dönemi ise 01 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında gerçekleşmektedir. “Son Yoklama Çağrı Tebligatı” adresinize ulaşacaktır. Ulaşmasa dahi siz bu tarihler arasında askerlik şubelerine başvurarak yoklama işlemlerinizi yaptırmalısınız.

- Yoklamaya giderken yanınızda bulunması gerekenler ASAL’ın sitesinde şu şekilde belirtilmiş:

Son Yoklama Gününden Önce;

* Verem savaş dispanserine giderek, verem taraması yaptırıp sonuç belgesini alınız.

Son Yoklamaya Gelirken;
* Nüfus hüviyet cüzdanınızı,
* 2 adet fotoğrafınızı,
* Öğrenim durumunuzu gösterir belgenin aslı ve fotokopisini,
* Verem savaş taraması sonuç belgesi
* Meslek veya sanatınıza ait belgeleri,
* Sporcu lisansınızı,
* Sürücü belgenizin aslı ve fotokopisi,
Son yoklama sırasında sağlık durumunuzun tam olarak tespit edilebilmesi için varsa önceki yıllarda geçirmiş olduğunuz hastalıklara ait tedavi belgeleri ile raporlarınızı yanınızda bulundurunuz ve muayene sırasında durumunuzu tabiplere mutlaka bildiriniz

İlk Gece Korkusu Toplumsal Etkiler

Hemen hemen her bayanın aklında yaşamadan soru işareti olarak kalan ilk gece korkusuna biraz değinmek isterim. Sağdan soldan her bayanın az çok bilgisi vardır ilk gece hakkında. Peki toplumumuzun etkisi neler olabilir?

Bir kadın için ilk cinsel ilişki deneyimi çok önemlidir. ilk ilişkilerle ilgili sorunlarda başta kadının uyarılmama kasma gibi şikayetleri sıkça rastlanan durumlardandır. Hala evli çiftlerde 3 sene 5 sene geçmesine rağmen cinsel ilişkiye girememe durumlarıda yok değildir. Bazıları soyunmadan cinselliği yaşamaya çalışıyor. Yapılan araştırmalarda bazı çiftlerin hatta bir suç işlemiş gibi bir duyguya kapıldıklarını cinsel organa bırakın bakmayı, dokunmaya bile cesaret edemediklerini anlattıkları görülüyor.

Sebeblerine inecek olursak; Ülkemizde hala kız çocuklarımıza aşılanan ahlaki yapıyı incelemekte fayda görülür. Cinsellik hala ayıp olarak görülüyor. Bir baska açıdan bakacak olursak, küçük yaşlarda ayıp kavramı işleniyor doğru yanlış tartışmak için değil ama daha küçük bir kız çocuğu iken ayıp yerlerini kimseye gösterme diye telkinler başlar, mahremler saklanmalıdır aşılanır kız çocuğuna ve bir gün evleneceği zaman bir erkeğin karsısında mahrem yerlerini açmak utandırır. Kendini toplumun yasakladığı ayıpladığı bir şeyi eşi de olsa yapıyor gibi hisseder. Karşı cinsi toplum öcü gözüyle gösterip onlardan uzak durmayı kız çocuklarına aşılarlar. Küçük yaşta cinsel organlarını tanıyıp sorular soran çocuklar susturulur. Cinsellik hakkında ailesinden yeterli bilgiyi alamayan çocuk kendi edindiği yarım yamalak bilgilerle donatılır. Çocuk cinselliği çok ayıp bir kelime olarak görür. Özellikle genç kızlarımızın ergenlik dönemleri çok sorunlu geçer hala ülkemizde. Yavaş yavaş fiziğinde oluşan gelişmelerden kız öncesinde annesince bilgilendirilmediği için utanır. Gelişen göğüslerini saklama, kalçalarını örtme girişimi ve en kötüsüde o adet dönemidir. ilk adet olduğu dönemde gizli saklı sanki çok ayıp bir şey başına gelmiş gibi kabuğuna çekilir. Kimseye geçirdiği zor dönemden bahsedemez. Herkez kendisini ayıplıcakmış gibi gelir. Kız arkadaşları arasında konuşurlar fakat yaşıtlarınında çok fazla bilgisi olmadığı için yeterli cevaplara ulaşamaz. Hatta abartısız söylüyorum bir kısmı ağır debresyonlar geçirir. Toplumdan ve en yakınlarından soyutlar kendisini. Cinsel koularda yeterli bilgiyi alamayan, ayıp kavramı ile bastırılan çocuklarımız gün olup genç kız olduklarında karşı cins ile sağlıklı bir ilişki geçiremezler. Evlenme yaşı gelen genç kızımızda eşinden utanır. İlk gece onun için bir kabusa dönüşür tabi bir de toplumsal bir bakış vardır, bakirelik ilk gecede gelen kan ile ölçülür. "Kan yoksa kız el değmemiş değildir" bakış açısıda korkuyu pekiştirir. Bu konuda uzmanların altını çizdiği ilk gecede mutlaka kızlık zarından kan gelmesi inancının doğru olmadığı % 1 kızda kan gelmediği yönünde olsada böyle bir durumla karşılaşan kız halini kimselere anlatamaz. Kimselere inandıramaz daha önce bir ilişkisinin olmadığını.

Neler yapılabilir hususuna gelecek olursak; Aslında çok şey yapılabilir öncelik ebeveyne düşüyor. Bugün aştık denilse de kaç aile çocuklarını 13 yaşından itibaren ergenliğe hazırlıyor? Fiziksel değişimlerinden öncesinde haberdar ediyor ya da kaç aile kız çocuklarına karşı cinsi bir öcü yerine göstermek yerine zamanı geldiğinde yaşaması gereken cinsellik hakkında sağlıklı bilgilendirebiliyor? Öncesinde öcü gibi gösterilen uzak durması gereken erkekle aynı yatağı paylaşması bekleniliyor ve sonucunda 3 hatta 5 yıl evli olmasına rağmen cinsel ilişkiye girmekten korkan yada girsede çeşitli sorunlar yaşayan ve o anı yaşanmak istenmeyen kabus olarak gören kızlar yetiştiriliyor.

bilgisayara Konulan Sifre nasıl kırılır ?

bilgisayara Konan Sifre nasıl kırılır

Bilgisayar Acılırken Oturum Ac Kısmı geliyor sizden Sifre İStiyor . .
İşte bunu nasıl kırılır.

İlk once Bilgisayarı Yeniden baslatacaksınız. sonra Surekli F8 e basacaksınız Amac Bilgisayarı Guvenli modda Acmaya calısmak. Diyelim karsınıza Geldi. Su an guvenli moddasınız ve enter diyoruz.
Siz PC actıgınızda karsınıza iki panel gelecek Bir Administrator PAneli Birde kullanıcı panel Sizin Administrator Paneli ile işiniz var.
Administrator Paneline tıklıyorsunuz , windowsacılıyor.
sonra başlat denetim masası kullanıcı hesapları, hesap oluştur. Şifre oluşturup yeni hesap açıyor.Böylece
şifreyi değiştirmiş oluyorsunuz.Nasıl basit değilmi. NOT- Güvenli modda bırakmayınız

Tek seferde tüm hücrelere formül yazma

Bu örneğe göre sayısal verilerin A ve B sütunlarında, formülün C sütununda olduğunu varsaydım.
En Çok Bilinen Yöntem :
Bir hücreye bir formül yazıp sonrasında alt satırlarına da aynı tarz formül yazmak için;
C1 hücresine =A1+B1 yazılır. Enter tuşuna basılır. C1 hücresinin sağ alt köşesine gidilir. Mouse imleci siyah artı işaretine dönüştüğünde sol mouse tuşuna basılı tutularak aşağıya doğru sürüklenerek formül çoğaltılır.

En Az Bilinen Yöntem:
Bir hücreye bir formül yazıp sonrasında alt satırlarına da aynı tarz formül yazmak için;
C1 ile C25 arası olduğunu farz edersek ;
Formüllerin yazılması istenen C1 ile C25 aralığı seçilir. Seçim bittikten sonra C1 hücresine =A1+B1 yazılır.
+ tuşuna basılır.
Bu şekilde en çok kullanılan yöntemin ters işlemine benzer bir işlem ile formüller bir seferde seçili hücrelere yazılmış olur.
yada;
Formül yazılır. C1 hücresinin sağ alt köşesine gidilir. Mouse imleci siyah artı işaretine dönüştüğünde çift tıklanır. Hepsi bu.

Travian Hileleri & İpuçları Tarla bulucu harita

Travian'da tahıl tüketimini azaltmak için çeşitli yöntemler vardır.
Eğer acemi bir oyuncu değilseniz, tahıl tüketiminizi arttıran en temel şey ordunuzdur. Ordunuzu bir dostunuza, ya da yeterli tahıl üretimine sahip ve saldırı almayacağına inandığınız birine destek olarak gönderirseniz, geçici bir süre için tahıl tüketiminizi artılara çekmeniz mümkün olacaktır.
Eğer tahıl tüketiminizi arttıran şey, ordunuz değil de köydeki nüfusunuzsa, bu durumda eğer Merkez binanız 10. seviye veya üzerindeyse oraya giderek binalarınızı yıkma emri verebilirsiniz.
Ancak, Travian oyununda oyuncuların başarısı nüfuslarıyla da ölçüldüğü için masraf yapıp çoğaltmış olduğunuz nüfusunuzu azaltmanızın pek mantıklı olduğunu söyleyemem. Tahıl tüketiminizle ilgili sorunlar yaşıyorsanız, en önemli çözüm tahıl üretimini arttırmaktır.
Tahıl üretimini arttırmak için öncelikle tahıl alanlarını geliştirmeniz gerekir. Bunları geliştirecek durumda değilseniz, Değirmen, ya da Ekmek Fırını gibi binaları kurabilir, kurmuşsanız seviyelerini yükseltebilirsiniz. Bir başka yöntem de tahıl vahası almaktır.
Eğer saydığımız tüm bu yöntemleri denediyseniz ve yapacak hiçbir şey yoksa, Plus hesabı linkine tıklayarak, tahıl üreimini %25 arttır seçeneğini kullanabilirsiniz. Bu altınlarınızın harcanmasına neden olacaktır. Ama gerçekten buna değdiğini göreceksiniz. Çünkü tahıl tüketimini dengelemek oyunun temelidir.

altarnatif beyond linki

http://www.denibol.com/proyectos/travian_beyond/]denibol.com :: Travian Beyond

Türkçe Travian Beyond Yükle oyunda başarılı ol plusun bir çok özelliğinden daha fazlasına sahip ol aynı saniyeye mancınık saldırıları ayarlıyabiliyorsunuz ama kurallara aykırı

öncelikle bilgisayarınıza bir firefox yüklüyorsunuz

http://www.mozilla-europe.org/tr/firefox/


Daha sonra Greasemonkey yüklemeniz gerekir

https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/748

Greasemonkey'i yüklemeye başlamadan önce mutlaka Firefox yükleyin

Travian Beyond yüklemek için bu bağlantıları kullanabilirsiniz
http://rapidshare.com/files/94814771/gm_scripts.rar.html
DAHA SONRA İNDİRDİĞİMİZ RAR' I

C:\Documents and Settings\BİLGİSAYAR İSMİ\Application Data\Mozilla\Firefox\Profiles\içindeki dosya\gm_scripts içine çıkartıyoruz

NOT :
Vista kullanıcıları için: Denetim Masası> Klasör Seçenekleri>2.tab menüden Gizli Klasörleri Göster seç
Bilgisayarım>C>Kullanıcılar>''Kullanıcı İsmi''>AppData>Roaming(burada Local de var??)>Mozilla>Firefox>Profiles>.....default>gm_sc ripts
Travianda analiz çok önemlidir rakiplerimizi yada birlik arkadaslarımızı analiz edebileceğimiz oyuncu geçmişinden ofline oyuncu listesine kadar bir çok özellik barındıran savas simülatörü ve mesafe ölçme özellikleri bulunan bir site
http://travian.ws/analyser.pl?s=trx
Travian oyununda, 15 ve 9 tarlalı köy bulmak oldukça önemlidir. Çünkü bu köyler normal olarak bildiğimiz 6 tahıl alanına sahip köylere göre çok daha fazla asker ve nüfus beslemenize olanak sağlar.

Travian oyununda, tahıl vahaları da çok önemlidir. Tahıl vahaları köyünüzdeki tahıl üretimini arttırmak için kullanılır işte size Travian'da 9 ve 15 tarlalı köy bulmak için size bir web sitesi adresi vermek istiyoruz:
http://www.travian.web.tr/harita/
Travianda Altın Kazanma Hilesi:

Biliyorsunuz, Travian hilesi altın kullanmaktır. Altın, Travian oyununda yapabileceğiniz, kullanması serbest tek hiledir...

BU SAYFADA TRAVİAN'I NASIL ALTIN KULLANARAK OYNAYABİLECEĞİNİZİ ANLATACAĞIZ.

Travian'ı altınla oynamak için iki yol var. Birincisi, arkadaşlarınızı, eşinizi dostunuzu oyuna kendi linkinizle üye yapıp onların nüfusu 75 olunca oyunun hediye ettiği 20 altına sahip olmaktır. Oyunda diğer oyuncuların kullanamadığı avantajlara sahip olacağınız
yada süper teklif gibi reklam sitelerinden kazanabileceğiniz paralar ile altın alabilirsiniz
PEKİ PARANIZ VAR MI?

Oyuna babanızdan aldığınız harçlığı yatırmak mantıklı değil. Sakın bunu yapmayın... Oyuna kendi cebinizden para yatırmak hiç mantıklı değil. Bunu da yapmayın...




Kahraman puanları nasıl dağıtılmalı?

Kahraman nedir diye sorduğunuzda, size şöyle kısa bir şekilde
kahramanın kim olduğunu söyleyebiliriz: Kahraman, Travian oyunundaki
joker askerinizdir.

Kahramanınızı isterseniz bir saldırı, isterseniz de bir savunma
canavarı yapabilirsiniz. Bunun nasıl yaparsınız? Travian
köyünüzün Kahraman kışlası'na girdiğinizde kahramanınıza
puanlar verebileceğiniz bir ekrana ulaşırsınız.

Kahramanın her seviyesinde, istediğiniz gibi kullanabileceğiniz 5
tane puanınız vardır. Bu beş puanı, Saldırı, Savunma, Off-Bonus,
Def-Bonus ve Rejenerasyon alanlarında paylaştırabilirsiniz.

Saldırı, kahramanınızın tek başına saldırı, Savunma da yine
kahramanın tek başına hem piyade, hem de süvariye karşı savunma
gücünü arttırmak içindir.

Off ve Def bonuslar ise, kahramanınızın bulunduğu savaşlarda
birlikte savaştığı ordunun gücünü arttırmak için kullanılır.
Off-bonus, İngilizce "offense" yani saldırgan kelimesinden, Def-bonus
ise yine İngilizce "defense" yani "savunma" kelimesinden gelmektedir.
Yani Off-bonus'a puan verdiğinizde saldırı gücünü, Def-bonus'a
puan verdiğinizde ordunuzun savunma gücünü arttırırsınız.

Bu iki puan türüne vereceğiniz her bir puan, ordunuzun gücünü
binde 2 (yani %0.2) oranında arttıracaktır...

Kahraman puanlarını kullanmak için en önemli alan ise bence
Rejenerasyondur. Bu puan, kahramanınızın yaşamını sürdürmesi
için zorunludur. Kahraman savaşlara girip çıktığında, haliyle
yorulur... Zaten savaşların stresi, ölen bir sürü insan görmek
gibi nedenlerden dolayı kahramanın psikolojisi de pek sağlam
değildir.

Dolayısıyla Rejenerasyon puanını unutmamanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Rejenerasyon,
kahramanın kendisini yenilemesini sağlayacaktır. Örneğin buna bir
puan verdiğinizde kahramanınız her gün %5 yaşam puanı
kazanacaktır. Yaşam puanı %100 olduğunda bu rejenerasyon
puanlarının bir etkisi olmayacak bile olsa, sık sık savaşa
göndermeyi düşündüğünüz kahramanınızın kolay kolay ölmemesi
için bu puan türünü iyi kullanmanız gerekir.

Kahraman puanlarını kullanmak için herkesin belirli bir stratejisi
olabilse de, ilk 5-6 seviyede, ben genellikle saldırı ve savunma
puanlarına yüklenirim. Zaten o dönemde ordumda küçük olduğundan
dolayı Off ve Def-bonuslara puanlarımı harcamam.

Kahraman, seviye 0'dayken puanları tekrar tekrar dilediğiniz gibi
dağıtabilirsiniz. Örneğin saldırı alırken kahramanın savunma
puanlarını yüksek tutabilirsiniz. Saldırırken de saldırısına
yüklenebilirsiniz. Ancak unutmayın ki, kahraman 1. seviyeye
geçtiğinde, seviye 0'da dağıtmış olduğunuz ilk 5 puanı bir daha
değiştiremezsiniz.

Ayrıca, seviye 0'da bile mutlaka rejenerasyona en azından bir puan
vermeniz kahramanınızın ölmesine engel olacaktır.

Windows nasıl virüs yayıyor? Nasıl Kapatılır Nedir?

Bütün Windows'larda olan bir özellik virüs yaymayı sürdürüyor. Nedir, nasıl kapatılır? İşte detaylar...
USB günümüzün en vazgeçilmez standartları arasında yer alıyor. Neredeyse bütün cihazlarda bir USB portu var ve USB flash bellekler de ceplerde, anahtarlıklarda kolaylıkla taşınıyor.
Kullanıcıların bu derece kolaylıkla veri taşıması, virüslerin de yayılma hızını arttırıyor. Özellikle internet kafeler ya da baskı merkezlerinde dikkatsizlik, çok hızlı bir şekilde virüslerin USB belleklerden sistemlere, herkesin bağlandığı sistemlerden de USB belleklere virüs bulaşmasına sebep oluyor.
Peki bu sorunun sebebi ne? Microsoft Windows'un autorun yani otomatik başlatma özelliği sorunun ana sebebi olmasa da başlıca sorumlularından. USB bellekler, sabit diskler, hafıza kartları gibi taşınabilir medya depoları takıldığında autorun çalışıyor. Kullanıcının hayatını kolaylaştırmaya yönelik olarak düşünülen bu özellik ne yazık ki kötü amaçlarla kullanılarak virüslerin yayılmasını sağlıyor.
Anti-virüs kullanmaya ek olarak bizim tavsiyemiz autorun özelliğini kapatmanız ve ihtiyacınız olan yazılımları kendiniz tıklayarak çalıştırmanızdır. Microsoft'un destek bilgileri arasında bunu nasıl yapacağınızı Türkçe olarak bulabilirsiniz

Excel Üzerinden Cari Hesap Takiplerinde İşinize Yarayacak Bilgiler

Bir çoğunuzun bildiği bilgilerdir belki ama bilmeyenler için birkaç püf noktası söylemek istedim

misal Ali Ayşe Enes isimli 3 müşterinin cari hesap kaydını excel üzerinden tutalım biraz sonra anlatacağım yöntem özellikle 50/60 müşteri kaydı tutmak zorunda olanların çok işine yarayacak yöntemlerdir.

Alinin 5000 borcu olsun 1000 ödesin 4000 kalsın
Ayşenin 500 borcu olsun 100 ödesin 400 kalsın
Enesinde 500 borcu olsun 200 ödesin 300 kalsın

excelde 4 çalışma sayfası açıyoruz sayfa1e index adını verelim sayfa2 ye alı sayfa3 ayşe sayfa4 de enes isimlerini verelim. indexe a2 hücresine ali a3 hücresine ayşe a4 hücresine enes yazalım sayfa2ye tıklayalım yani yeni adıyla alinin sayfasına tıklayalım

Ekle/Ad/Adtanımla adımlarına tıklayalım aralarında boşluk olmamak kaydıyla müşterimizin ismini yazalım misal bizim müşterimiz aliydi oraya ali yazıp ekle diyip enter diyoruz çalışma sayfamızın adı ali oldu bunu denetlemek içinde fx formül çubugunun yanında verdiğimiz ismi görmemiz gerekiyor. ad tanımladıktan sonra sayfa 1e yani index sayfamıza tıklıyoruz. a2 hücresine daha önce ali yazmıştık ali seçili haldeyken

Ekle/Köprü diyoruz pencere açıldı bu belgede yerleştir yazan yerine tıklıyoruz penceremizin ok işaretini yukarı kaydırdığınız takdirde orda aliyi görürsünüz aliye tıklıyorsunuz tamam diyorsunuz köprümüz başarı ile kurulmuş oldu artık index sayfamızda aliye yani hücre a2 ye tıkladığımız zaman sayfa2ye götürecek bizi tek tıkla bu neden gerekli diyenler için 50 müşteri örneğini vermek isterim tek tek 50 müşteri içinden birini arayana kadar tek tıkla istediğimiz müşteriye ulaşabiliyoruz bunu ayşe enes içinde yapın ben tek bir örnekle açıkllamak istedim köprüyü böyle kuruyoruz gelelim bakiyeleri indexe taşımaya amacımız sayfa birde müşteri isimlerini olsun bakiyelerini olsun görebilmek. biraz toplama çıkarma formülleri hakkında da kısa bir bilgi vereyim bilmeyenler için buna geçmeden önce
sayfa2den sayfa 50e kadar toplamak istiyoruz bunun iki yolu var 1. yol otomatik toplaya tılklarız ikinci yol =topla(b2:b50) yazarız toplamı alırız kalanı bulmak için borç toplamını ve ödenen toplamı alıyoruz önce sonra =(b50-c50) dersek istediğimiz yere kalan tutarı yazabiliriz o sayfa içinde bulduğumuz kalan bakiyesini indexe taşımak istiyoruz bunun için yapmamız gereken sadece index sayfamızda ali yazmıstık köprü kurmustuk az önce onun karsısına alinin bakiyesini yazmak için sadece alinin karsı hücresi olan b2 hücresine = deyip sayfa2e de kalan yazan yere tıklayıp enter diyoruz otomatik olarak oraya bakiye gitmiş oluyor sonra bakiyenizi güncel olarak değiştirseniz dahi tekrar işlem yapmanıza gerek kalmıyor otomatik olarak sayfa 2 de yaptığınız değişiklikler sayfa1dede yapılıyor siz dahada genişletebilirsiniz elbette iyi çalısmalar size

22 Aralık 2009 Salı

Kaç çeşit yalnızlık var?

Yalnızlığın Çeşitleri Nelerdir?
Kısa ve genel olarak bahsedeceğimiz yalnızlık çeşitlerinin her insana göre farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz. En iddialı tanımlama yalnızlığın kişiye özel bir duygu olduğudur. Her yalnızlık aslında yaşayan ve yaşatan açısından özellikli bir yapıya sahiptir. Bu yüzden en doğru şekli ile yalnızlık çeşitleri, onu yaşayan insan sayısı kadardır diyebiliriz. İnsanın yalnızlığını, tarif edebildiği kadar anlayabiliriz. Bu yüzden bu duygu; insan ruhunun açıklamaya çalışırken hissettiği ve bizatihi entelektüel birikiminin etkili olduğu bir duygudur. Birçok insan vardır aslında yalnızdır fakat yalnızlığının da farkında değildir… Farkında olmak ve bu duygudan öğrenerek kazançlı çıkmak için mutlaka bir miktarda olsa insanın çaba göstermesi ve kültürel birikiminden faydalanması gerekmektedir.

Yalnızlık birçok insan tarafından aslında fark edilen fakat tanımlanamayan bir duygudur. Bazı insanlar bu duyguyu yaşadıklarının çok sonra farkına varırlar. Bu duygunun gelip insanı yakalaması çok yavaş olur ve hemen kronikleşme eğilimi arkasından geliverir. Kasvet o kadar sinsi bir şekilde insanın üzerine abanmıştır ki yalnızlıkla birlikte ağır bir depresyonun içine girilmiş ve benlik bilinci kaybedilmiştir. Sinsice gelişen ve insan zihnini etkileyen her duygu durumu tehlikelidir. Çünkü insanı belirsizliğe yuvarlar. İnsan kendisini etrafından soyutlayarak, davranışları ile normal kendi iç görüsünü disipline edemeyecek duruma kadar kendisini dağıtır.

Derin yalnızlıkta insan kendisinin farkında değildir. Etrafının da yeteri kadar farkına varamaz. Yaşamına devam ederken olayların gerçek anlam boyutlarından uzaklaşmış, kenara çekilmiş, olayların akışı içinde tüm kontrol gücünü yitirmiştir. Durumu bir nehirde fındıkkabuğunun akıntı içinde sürüklenmesine benzer. Hayat kimi zaman inişi çıkışı olan ve ortasında sert kayaları barındıran bir nehirdir. Bu nehirde fındıkkabuğunun esamesi okunmaz. Bu durum diğer insanlardan ister istemez onun ayrılmasını sağlar. Yüzünün utangaçlığı, gözlerindeki o derin ve dalgın bakışların farklılığı, davranışlarındaki ağırlıkla birlikte olan değişikliği, karar anlarındaki ürkeğimsi tedirginliği ile ‘ben yalnızım’ diye sessiz bir haykırış yaşar adeta.

1-Derin Yalnızlık
Çevreyle ilişkilerin tamamen kesildiği depresyonla birlikte bulunan ve depresyonun diğer belirgin özelliklerinin de bulunduğu bir yalnızlık çeşididir. Adı üstünde derin ve acı veren bir yalnızlıktır. İlerleyen safhalarında depresyonun ağırlaşması ve yalnızlığın giderek daha da ilerlemesiyle insan yaşamın tüm zevklerinden tamamen kopar. Artık yaşamın onun için hiçbir anlamı kalmamıştır. Yorgunluk, halsizlik, karar verememe, unutkanlık, çaresizlik ve intihar düşünceleri vardır. Önlem alınmayan durumlarda insan intihar ederek yaşamına son vermeyi isteyecektir. Bu durumu yaşayan insanın acilen yardım alması gerekir.

2-Sosyal Durum Yalnızlığı
İnsan kendisini yaşadığı toplum içinde yalnız hissetmeye başlamıştır. Sosyal yönden tüm etkinliklerden uzaklaşmış ve aynı zamanda içinde yaşamış olduğa topluma yabancılaşmıştır. Kalabalıklar sıkıcı bir hale gelmiştir. İnsanların içine girerek topluca yapılmakta olan bütün etkinlikler anlamsızlaşmıştır. Bir organizasyon içine girerek görev almak son derece zordur. Bir bütünün parçası olup topluluk halinde çaba gösterilmesi gereken etkinliklerde bulunmak istemez.

Yabancı bir ülkede öğrenci olan bir gencin yalnızlığı, gidilen ve hiçbir tanıdığın bulunmadığı şehirde hissedilen yalnızlık sosyal durum yalnızlığıdır. İçine yeni girilen bir dernek ya da sosyal hizmet kurumunda bile başlangıçta bu yalnızlığı yaşamak normal kabul edilebilir. Fakat bu durumun uzun sürmesi ve uyum sorunlarıyla karşılaşılması durumunda sosyal durum yalnızlığı akla gelmelidir.

3-Duygusal Yalnızlık
İnsanın ruhsal dünyasındaki beklentilere cevap alamaması üzerine yaşadığı yalnızlıktır. İnsanın sevgisine, beklentilerine, değerlerine, istediği ve hak ettiğine inandığı ölçüde yanıt alamaması üzerine yaşadığı yalnızlıktır. Karşılaştığı muamele onu hayal kırıklığına uğratmış bu hayal kırıklığı ruhsal dünyasına zarar vermiştir. Bu durumda çevre koşulları normaldir ve insanın beden olarak sağlığı da yerindedir. Kısa sürede geçebilir ya da kronikleşerek bir hastalık tablosu meydana getirebilir. Kişinin yaşadığı hayal kırıklığının seviyesine, süresine ve hayal kırıklığına duyulan dirence göre değişik sonuçlar ortaya çıkarır.

4-Gizli Yalnızlık
İnsana dışarıdan bakıldığında hiçbir sorunu yokmuş gibi görülür. Yaşadığı ciddi üzüntülerden sonra ortaya çıkar. Bu üzüntüler dışarıya yansıtılmamıştır. ’Her üzüntümü ya da sinirimi içime atıyorum’ diyenlerin yaşadığı yalnızlıktır. Bu yalnızlık; olaylara ya da kişilere daha geniş bir ifade ile hayata bakış açısının değiştirilmemesi durumunda derin yalnızlığa doğru insanı sürükleme potansiyeline sahiptir.

Haksızlıklar karşısında susarak tepkisini ifade edemeyenlerin yaşadığı yalnızlıktır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda bazı gerilim tarzında görülen baş ağrılarının en önemli nedeninin duyguların baskılanması olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden son derece önemli bir tavsiye olarak kendimize haksızlık yapıldığına inanıyorsak o zaman mutlaka hakkımızı arama girişiminde bulunmalıyız.

5-Triad Yalnızlık
Depresyon ve korkuyla karışık bir yalnızlıktır. İnsanın yaşadığı bu yalnızlık, karmakarışık duygular içinde gerçekleşebilir. Çökkünlük ya da birdenbire parlayan bir kaşık suda fırtınalar koparan bir ruh yapısı vardır. Böylelikle sürekli insanın ruh durumundaki dalgalanmalar onu yalnızlığa doğru çekmeye devam eder. Kısır döngü gibi, içine girildiğinde çıkmanın da zor olduğu bir yalnızlıktır. Profesyonel anlamda yardım almak gerekir. İnsanın kendi başına bu durumdan kurtulabilmesi neredeyse imkânsız gibidir. Psikoterapi desteğiyle birlikte ilaç kullanması gerekir.

Atatürk’ün günlüğünden oratoryo

Sayın konuklar,
Bugün bizler burada tutkuyla , coşkuyla , sevinçle ve hüzünle onu birkez daha yaşatacağız.Mustafa Kemal'i anlatmak Türk ulusunu anlatmaktır.Mustafa Kemal'i anlatmak Kurtuluş savaşını anlatmaktır. Yokluklardan gelen bir ulusun doğuşunu ani atmaktır. O'nu anlatmaya dilimizin dönmediği , gücümüzün yetmediği yerde O'nu kendi günlüğünden dinleyip anlayalım.
Yıl 1881 Kiraz mevsimi
Vakit alaca karanlık
Ay batacak , güneş doğmak üzere
Toprak kabardı , gök gerine gerine uyanıyordu
İki katlı kagir evde çifte şamdan yanıyordu
Ve ansızın
O? Sarı, gür bir kadın saçı gibi
Dalga dalga esti rüzgar
Kiraz ağaçları meyve yüklü pıtrak pıtrak
Gün ağardı taze , apak Ve öptü yeni doğanın
Küçük Mustafa'nın parlak ışıklı yüzünü güneş
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal'im hey!
Ben Mustafa Kemal"im
Selanik
Baba ocağı
Kilise canlarının ezanla karışıp gittiği çocukluk yıllarım
Gür ağaçlı bahçeler
Ve tadına doymadığım kara dut
Daracık sokaklarda kaybolup gittiğimiz liman şehri
Selanik bir büyük liman,
Selanik bir büyük şehir/Suda balık sürüleri gibi :
Gelir gider , gider gelir
Yorgun tembel balıkçıların
Beni uzaklara salacağı martı sesleri
Baharda gürlediği vakit Korkutan
Korktuğu kadar düşündüren gök gürültüleri
Selanik gecelerinde yıldızlar kocaman olurlardı
Ya da ben öyle hatırlıyorum
Ne kadar çok , ne kadar parlaktır , bir okadar uzak.
Arkadaşlarım,komşu çocukları, gayri müslim arkadaşlarımız çok olmazdı
Olanlarda bize en yakın yıldız kadar yakın
Oysa,
Yaşadığımız acı tatlı ne varsa
Bu küçücük şehirdeydi.
Geçti dört mevsim dört yaz
Uzun ince parmaklarımda
Mahalle mektebinde diz çöküp
İlahilerle başladı okula
Bir sabah beyaz bir entari giydirildi bana
Sırmalı bir sarık elimde yaldızlı bir dal
Annem dua etti.
Ben de babamın ve hoca efendinin elini öpüp okula gönderildim.
Beyaz kemerli loş bir oda
Rahlede bir kuran
Hoca keramım anlatmaya başladı.
Anlayamadığım bir dilden okuyup , dizlerimin üstünde yazmaya çalışıyordum.
Kemiklerim sızlardı , ayakta yazmak istemezdim
Hoca tek sesiyle emrederdi
Otur
"Ama böyle yazmak zor oluyor , dizlerim acıyor deyince ,
Bana karşımı geliyorsun , dedi.
Ben de evet dedim.
Sonra babam beni başka okula gönderdi.
Şemsi Efendinin özel laik okuluna.
Burası daha iç açıcıydı.Yan yana sıralar daha aydınlık
Üstelik artık dizlerim acımıyor
Babamın işleri bozulunca , dayımın köyüne Langazaya gittik.
Çiftlik hayatı başladı.
Bir tarlada öğrenmişti vatan bekçiliğini
Kargaları kovalaya kovalaya Mustafa
Yel eser gün vurur akşamlara dek Kavrulur yanardı elleri ekinlerin ortasında
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal'im hey Ben Mustafa Kemal" im
Orada okul yoktu , sıkılıyordum.Köydeki müslüman hocadan ders alıyordum.
Sonra da köyün papazından , ama Rumca'yı sevmiyordum.
Teyzemin yanına Selanik'e gönderildim.
Arapça öğretmeni kaymak Hafızdan hayatımın ilk dayağını yedim.Bu bana çok dokundu. Çocuksu sorularıma dahi cevap veremiyecek kadar cahil , aciz koskoca bir adamdan dayak yiyordum.
Bir gün komşumuzun oğlu Ahmet, bizi ziyarete geldi. Askeri okuldaydı.
Pırıl pırıl tertemiz üniforması, anlamlı bakışı, kendinden emin konuşması.
İşte o gün ben de o üniformanın içine girmiştim sanki.
Annem olmaz dedi.
Osmanlının askeri demek bitmez tükenmez sürgünler , savaşlar demektir.
Kıyamam sana.
Ama nafile gizlice okulu kazanmıştım.
Anacığımın elini öptüm , hakkını helal etti.
Yeni okulumu arkadaşlarımı seviyordum.Başarılıydım.
Matematik öğretmenimiz senin de benim de adımız Mustafa dedi .
Gel bir de yanına Kemal adını koyalım.Bundan sona senin adın Mustafa Kemal olsun.
Orta okuldan sonra , yatılı olarak Manastır Askeri Lisesine başladım . Manastır Makedonya'nın can damarıydı , sınır bölgesiydi.
Bulgar , Arnavut, Yunan çetelerinin cirit attığı bir yer. Etrafımda nelerin olup bittiğini anlamak istiyordum.
Sonra Ömer'le arkadaş olduk.
Tatil günleri istasyona gider , askerleri seyrederdik.
Oradan da Yonya'ya.(Yonya bir liman gazinosuydu)
Orada birşeyler içer saatlerce tartışırdık.
Ali Fethi ile tanıştıktan sonra ufkum daha da genişledi.
O bana siyasetin ne olduğunu anlattı.
Jan Jak Ruse , Volterî, Mantesküi'yi anlattı.
| Volter , Rober Piyer ,1789 ihtilali , halk , ulus , özgürlük , gerçekler.
|Ve yaşamın sınırları . kafam karmakarışıktı.
Gökte ay üşür
Dışarıda gece üşür
Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz
Mustafa Kemal üşümez
Düşünür.
Bir gün Ömer'le tren istasyonunda dervişlere rastlamıştık.
Ve garda da. bir sürü yabancı yolcu.
Dervişler,ellerinde sivri külahları
Bol cüpbeleri kendilerinden geçmiş , bağırıp çağırıyorlardı.
Nara atıyorlar , kimileri de düşüp bayılıyorlardı.
Şöyle bir baktım.Utandım.
Gözlerimi kapadım.Cennetin anahtarını satan papazla, muska satan yobaz
Ve nara atıp kendinden geçen , sözüm ona dervişler.
İşte dedim kendi kendime.
Dünyayı bu hale sokan sizlersiniz.
Artık düşünüyordum, öğrenmek istiyordum.
Düşlerim beni aştıkça , yeniden öğrenmeliyim.
İçimdeki büyük aşkın ne olduğunu artık iyice anlıyordum.
Okul bitince...
İstanbul'a Harbiye'ye gidecektik düşlerimizi gerçekleştirmeye.
İnsanlığa aşıksın sen Sönmeyen tek ışıksın sen Kurtuluş ve özgürlüğe
Bir evrensel bekçisin sen
İstanbul
Daha ilk bakışta ortaçağı anımsattı bana
Sanki insanlar hala yüzyıllar öncesi gibi yaşıyordu ,
Kara çarşaflı, peçeli hayaletler gibi, karanlık basmadan evlerine koşuşan
kadınlar
Asma çardakların gölgesinde
Günde beş vakit ezan sesiyle kımıldayan çehreler.
Haliç'in ötesinde ölü bir görüntüden ibaret kalan Türk mahalleleri
Ve şaşkın değişmez sessizliğe uyuyorlardı.
Oysa Beyoğlu , Pera ve baş döndürücü sokakları sonunda liman...
Şık faytonlar , mağazalar , tiyatrolar , müzikaller.Bambaşka sosyal bir çevre.
Vergi vermeyenler sırtını kapitülasyonlara dayamış
Merkezi hükümete önem vermeksizin bir bambaşka İstanbul.
Osmanlıların üstündeki yabancı baskısı o derece şiddetliydi ki
Sanki Türkler kendi vatanlarında esir
Yabancılar efendiydiler.
Düşman devletler Osmanlı Devletine Maddeten ve manen tecavüz halinde
Karar vermişler onu yok etmeye , bölüşmeye
Padişah ve halife olan kişi de
Düşünmüyor hayatını ve rahatını
Kurtarmaktan başka çare.
Artık Fransızca gazeteleri okuyabiliyordum.
Bazı kitaplar yasaktı.Bunları geceleri okurdum.
Namık Kemal'i , Volter , Robes Piyer'i şimdi daha iyi anlıyordum.
Önce Napolyon’a hayrandım.
Felsefi görüşlerim iyice şekillenince , ondan pek hoşlanmadım.
Demek ki devrimler karşı devrimleri getirebilirdi.
1789'un saflığı ve temizliği ve Napolyon'un emperyalizmi.
O gün arkadaşlarla bir komite kurduk.
El yazısıyla gazete çıkarmaya karar verdik.
Gazete sarayın kulağına gidince yakalandık.
Ama okul müdürü devrimci bir adamdı.Kurtulduk.
Belki de bir iç güdü.
Kurmay okulunun ilk sınıfında hepimizden bir araştırma , yazısı istemişti.
Araştırma yazısını okuyan öğretmenim gözlerime baktı.
Zaten dedi, senden de bu beklenir.
Araştırmanın adı:Başkente karşı Anadolu isyan hareketlerinin Gerilla taktikleri.
Sonra yine yakalandık.
Bildiri dağıtıyorduk üstelik okul bitmiş daha yeni yüzbaşı olmuştum.
Tutuklu kaldığım süre içinde yazıyordum.
Şiir yazıyordum.
Devrim taslakları yazıyordum. Sonra kıta hizmeti adına İstanbul dışına sürüldüm , Şam'a
Yıl 1905
Mustafa Kemal şimdi yüzbaşı
Yıldızlar İçinde yıldız;yücelmiş daha başı
Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz
Gökte yıldız ve ay üşür
Mustafa Kemal üşümez
Vatanını ve ulusunu düşünür
Peki dedim , öyle olsun. Bizde gider çölde bile yeni bir devlet kurarız.
Zamanla binlerce gerçeğin değil, tek bir gerçeğin olduğunu anladık.
Ne işimiz vardı Arabistan çöllerinde.
Hepimizi baskı altında toplamaya çalışan softaların , yobazların içinde , ne işimiz vardı.
( YEMEN TÜRKÜSÜ)
iyice anlamıştım ki ,
Müslüman olmayanların cennetin bütün nimetlerinden yararlandıkları ,
Müslümanların ise cehennem azabı çektikleri bir yerdi.
Osmanlı İmparatorluğu.
Sende-de dünyalar devirenlerin
Ayakta tutmayan darbesi vardı;
Zamanı yakından çevirenlerin
Zincire vurulmaz hür sesi vardı
İhtilalin nasıl, neresinden başlamalıydı.
Vatandan uzak Arap illerinde...
Arkadaşlardan kopuk.
Makedonya'ya gitmeliydim.
Bu işin can damarı arada atıyordu.
Bir müddet sakin kalıp , Selanik'teki Genel Kurmaya atanmalıydım.
Ve atandım.
İhtilalin çekirdeği bazen de kendince oluşuyordu.
Kendini devrimci ihtilalci sayanlar vardı
Bir elinde kılıç , bir elinde din kitapları, devrim üzerine yemin ederler.
Değişmesi gereken bir düzen için ,değişmeyecek kurallar üstüne yemin edebilir miydi?
Ama ihtilal kadrosu yavaş yavaş tamamlanıyordu.
Biz reformcu değildik,
Biz siyasal yapıyı değiştirmek istiyorduk
Egemenlik kavramını değiştirmek istiyorduk.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
Dinsel kuvvetler ise bunun tam tersiydi.
Kökten dinciler gücünü tartışmadan değil
Baskıdan , düşünce özgürlüğünden değil
Kayıtsız şartsız itaattan alıyorlardı.
Üstelik kör itaat
İnsan zekası ve uygar olabilmek
Evrenin sınırlarını çözmeye çalışmak,
Bilim teknik ve hür düşünce yerine kör itaat
Bizi bu hale sokan karanlık , cehalet değil miydi?
Yola çıkarken kavşak noktalarında düşüncelerimiz saydamlaşıyordu
Arkadaşların çoğu müslümanlıktan din olarak değil
Siyasal bir güç olarak bahsediyorlardı
Yobazlar , gericiler, tutucular
Müslümanlığın yüz karasıydı.
Ve bu cehalet sürdükçe mahvolup gidecektik
Bazı arkadaşlar din yerine ırk kavramını uygun görüyorlardı.
Ama sis dağıldıkça çoğunlukta devrim çekirdeğinde anlaşıyorduk
Başlık kendi kendine çıkıyordu
TÜRK DEVRİMİ!
Hangi devrim tek başına yapılabilirdi.
Devrim kimin için yapılabilirdi
Üstelik başlayınca durmak dinlenmek yoktu artık
Esirler, mazlumlar için sende
En içli şairin bir kalbi vardı
Harise , zalime karşı çehrende
Bir korkunç devrimci gazabı vardı
Yanı başımızda bir ihtilal daha vardı.
Sovyet ihtilali.
Bu devrim hareketi daha başında bir panislavizm hareketine dönüşüyordu.
Oysa,
Uygarlık ister istemez evrensel boyutlara gidiyordu.
Artık uygarlık değil , dünya uygarlıklarının temelleri bize yakışırdı.
Siyasi görüşlerim asker kişiliğimle bağdaşamaz hale gelmişti.
Yavaş yavaş kızağa alınıyordum.
Önce Trablusgarb'a göderdiler.
Kaybedilmiş bir cephenin yeniden kurtarılması için
Ama karşımda ümmetinden bile bıkmış
Şeyhler, aşiretler , kabileler , tarikatlar
Savaşmak için hiçbir nedeni olmayan
Kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış topluluklar
Trablus macerası ve Balkan Savaşı sonrası
Ömrümün çoğunun geçtiği Selanik bile elden çıkmıştı
İstanbul Hükümeti hayalperest insanların elindeydi
Acı ama gerçek bu
Uyarıyordum. Ama iktidar olma hırsı
Onlar için her şeyden öndeydi.
Bitsin bu gaflet uykusu
Padişahtan hayır yok artık bize
Geldi düşmanın önünde dize
Büyük savaşa az kalmıştı
söylüyor size
Alalım herşeyi göze , dönelim öze
Çıkaralım vatanımızı karanlık geceden
Işıl ışıl bir gündüze
Terfi edilmiştim.
Yeni bir görev gerekiyordu
Ve usulca sürgüne yollandım
Sofya'da Ateşe Milliterliğine
Sofya'da hayat güzel geçiyordu
Fransızcamı ilerletmiştim
Ne de olsa davetli sürgün hayatı.
Diplomatik misyonların davetleri.
Ziyafetler , açılışlar akşam yemekleri...
Memleketim için ne gerekiyorsa burada yapmaya çalışıyordum
Arkadaşımla yazışmayı hiç aksatmadım
Zaman bizim zamanımızı bekliyordu.
Bir gün Sofya'nın müzikli bir çay bahçesinde,
Birden yanı başıma bir Bulgar köylüsü geldi.
Garson onunla ilgilenmekten hoşlanmadı.
Köylü Bulgaristan benim çalışmamla yaşatılıyor,
Bulgaristan benim tüfeğimle korunuyor.
Verin çayımı, pastamı ; parasını vereyim"
Bende köylüden yana çıktım.
"Benimde köylüm böyle olmalı"dedim.
İşte böyle olmalı.
Milletin efendisi köylüdür.
Dimitrina , General Ratsov'un kızıydı,
Onunla sık sık beraber olmak durumundaydık.
Babası Bulgar müdafa vekiliydi.
Davet eder , her seferinde giderdim.
Konuşurduk.
Konu dönüp dolaşıp siyasete gelince "Kadın erkek eşitliği"derdim.
Dimitrina da seçme hakkı seçilme hakkı.
Kadınların her türlü özgürlüğü olmalı
Dimitrina da"Bu Avrupa'da bile yok Mustafa , Türkiye'de ne zaman olur"
Çok yakında derdim çok yakında
Kadınlar yeniden doğuracaklar kendilerini
Ey Türk kadını.
Daha Avrupa'da yokken
Sen kazandın
Seçme Seçilme hakkını.
Türk kadını,Atatürkçülükten ödün vermez
Büyük savaşa az kalmıştı
Doğru gibi görünen askeri taktikler
Aslında siyasi senaryoların tam tesiri gösteriyordu.
Almanya savaşa girerse ve kazanırsa,
Türkiye onun uydusu olacak.
Kaybederse bizde paramparça olacağız
Saltanat, yutan demek.
Saltanat bu ülkeyi
Düşmana satan demek
Ölmez Türk Milletin
Her an aldatan demek
Sofya'da kalmak ,
Her şeyden uzak kalmak istemiyordum
Beni artık tanıyorlardı
Onlar için tehlikeliydim
Uzak cephelerde beni oyalamak istiyorlardı
Hatta yanıma üç alay alıp,
Hindistan'ı Müslümanlık adına zaptetmem istenmişti
Üç alay asker , ben ve Hindistan
Hep hayal, hep hayal ....
Yeni bir görev istedim. .
İstanbul'da olmak istiyordum.
Beni uzakta tutmak için 19.Kolorduya,
Gelibolu'ya gönderdiler
Aslında bu paha biçilmez bir fırsattı
Bende gittim (ÇANAKKALE MARŞI)
Üstümüze bütün gücüyle dayanmış
Koskoca bir emperyalist ordu.
Gemiyle tam karşımızda . Çanakkale'de!
Üstelik iyi hazırlanmış kusursuz bir savaş planı
Öğün ey Çanakkale , cihan durdukça öğün
Ömründe göstermedin,bin düşmana bir düğün
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün
Başına,yüz milletin birden üşüştüğü yersin
Komuta bizde değildi.
Bir Alman Paşası vatanımızı koruyacak
Kimin adına diyordum , kimin adına
Emperyalistler, emperyalistlerle savaşacaktı
Yine bizim topraklarımızda
Yine bizim canımızla oynanan
Bir ölüm kalım savaşı
İşin başında yanlışlığı görmüştüm
Uyardım ama dinletemedim
Çözülüyorduk.
Sonunda bütün cephenin komutanlığını bana verdiler ister istemez
Anlayamadıkları bir güç karşısında ölüyorduk,
Öldürüyorduk.
Ama kazanıyorduk . Kazanıyorduk
İşte yıllar önce şahlanmış yamaca
Alaca karanlıkta çıkan çarpmış başım
Şarapneller ölümden bir kucak aça aça
Bu diyarın taramış ,toprağını, taşını
Dörtgün dörtgece
Uykusuz dörtgün dörtgece
Tarihin en kanlı savaşı
Bu savaş biterken
O tertemiz Anadolu çocukları
Neden ve niçin öldüklerini artık anlamışlardı
Ben size taaruz emretmiyorum ; ölmeyi emrediyorum
Başka da çaresi yoktu
O günden sonra
İçimdeki son kuşkularda yok olup gitti
Artık yepyeni bir dünya
Yepyeni bir vatan
Yepyeni bir millet doğacaktı.
Düşmanın direnci azalmış
Ve bir müddet sonrada çekip gitmişti
Ama yorgunduk
Sıtma nöbetleri içindeydim
Üstelik burada da fazla işim kalmamıştı
Tevfik doktor olarak Gelibolu'daydı
Çok hastasın dedi:
Gidelim Tevfiık gidelim , İstanbul'a gidelim.
Libya , Mısır , Filistin , Suriye , tüm Arap illeri
Müslümanlık adına alınmış topraklar
Ulus olamamış ümmetlerin . toplulukların hepsi
Şimdi Fransızdan , İngilizden , İtalyandan memnun gibiler
Bulgar , Yunan , Sırp ulus olmak istiyor
Turan illeri şimdiden sosyalizm adına zaptedilmiş
Yabancı bir devletin koruculuğunu , kolaycılığını istemek insanlık
niteliklerinden yoksunluğu ,güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka
bir şey değildi.
Tarih mi yanlış yazıyor,
Yoksa biz mi şaşırdık
O gece Şişli’deki evde İsmet'le buluştuk.
Merhabalasırken gözleri parlıyordu bütün ihtilalciler gibi
Anadolu haritasını çıkardım
Hemen cebinden bir pergel çıkardı. "İsmet" dedim.
Anadolu'ya gidiş için en iyi yol sence hangisi?
Demek karar verdin dedi.
Haritaya baktı baktı;
Bir sürü yol var , bir sürüde yer
Sonra sordu "Peki ne zaman?"
Zamanı geldi İsmet
Hazır ol, artık gidiyoruz.
Atatürk'üm eğilmiş vatan haritasına
Görmedim tunç yüzünde böyle geceler
Tutsak yaşamak , baş kaldırmamak en büyük ardır.
Gelin el ele verelim , düşmana haddini bildirelim
Başka yolumuz kalmamıştı. Anlatıyorduk , Anlamıyorlardı.
Yaylılar gelip geçiyordu güneyden
Örtük kara perdeler sallanıyordu
Utanıyordu
Anadolu'dan gelip geçen
Milletin yüreği kan ağlıyordu.
Darbe yapmak fazla bir değişiklik getirmeyecekti.
İstanbul'un içinde çürüyüp gidecekti
Geleceğimin Mustafa'sı Kemal"le anlaşmıştı
Tek yolumuz bağımsızlık
Bütün mazlum insanlar , uluslar er geç bağımsızlığına kavuşacaklar ;
Güneşin doğudan doğduğu gibi bundan eminim.
15 gün sonra ,
Bandırma vapurunun güvertesinde o fırtınalı ünde....
.Göz göze geldik.
Hepsinin içinde aynı heyecan , aynı sabırsızlık
Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı
Selam durdu kayığı , çapan , takası
Selam durdu tayfası
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemal Paşa'nın kollarıydı.
Sonra Erzurum
Bir selam gibi gitti Erzurum'a
Bin selam gibi geldi Sivas'a Erzurum'dan
Dağlar alçaldı yol vermeye
Temizlendi iklimden karından
Aksilikler bizi bırakmadı.
Arabamız bozulunca bizde baharın tüm güzellikleri içinde yürüdük
Her molada bir mısra
Her yürüyüşte bir mısra daha
Bu benim ilk güftemdi (GENÇLİK MARŞI)
Yola çıkarken apotlerimi koparmıştım
Artık rütbesiz bir er bile değildim
Emir komuta zincirinin ne olduğunu Askerler iyi bilir
Artık halktan biriydim
Tek gücüm ihtilalci olmamdı.
Boynumuzda idam fermanı bulunan bir ihtilalci
Boz kalpağım hele bir çıkarsın Mustafa Kemal
Altın saçları pırıl pırıl dalgalansın rüzgarda
O Mustafa Kemal ki
Rütbesiz , nişansız dimdik ayakta.
Bütün evraklar yazışmalar resmi olarak yaverimdeydi
Ama o da istifa ettiğine göre
"Ben" dedi bu evrakları şimdi size veremem ne olacak?
Bunu hiç düşünmemiştim.
Ertesi gün odaya Kara Bekir Paşa geldi.
İki adım uzakta topuklarından gelen bir selam verdi.
Ve böylece devam etti
"Komutanda bulunan herkesin size saygılarını arz ediyoruz.
İhtilalin doğal komutanı sizsiniz.
Emrinizdeyiz."
Kucaklaştık. Öyle ulu kişi ki , öyle kahraman ki
Vardığınızı sanırsınız
O uzak.
Kısa zamanda parlak başarılar elde edebilirdik Sınırlan genişletmek istemiyordum
Ulusal sınırlar içinde
Sağlıklı bir devlet kurarak
Benden sonrada sağlam kalacak .
Siyasi bir sistem bırakmalıydım
Misakı Milli
Vatan
Sen büyüksün...
Sen güzel
Bu can feda olsun senin' yolunda
Varlık içinde yok sana bir bedel
Hilal sağ yanında, ,
Yıldız solunda.
Arkadaşlarla bazen tartışırdık
Bazıları eski sınırlara kovuşmak isterlerdi
Hatta daha ötesine
Oysa ben sömürgeciliğin , yayılmacılığın hüsranla sona ereceğini biliyordum. Amaçlarıma adım adım gitmeliydim.
Halkıma ters gelecek düşünceleri defalarca düşünmeliydim
Danışmalıydım.
Ama karar verince de asla geri dönmemeliydim.
Yürüdük biraz güç , biraz huzur
Yolumuzda diken yerine süngüler
Bir meclis kuruldu Sivas şehrinde,
Alın yazımız yazıldı.
Yine başımızda Mustafa Kemal .
Erzurum'a varınca ilk hedefim kongreyi toplamaktı,
Bu Anadolu ihtilalin ilk meclisi olacaktı.
Ateş orada yakılacaktı.
Düşman ilerliyordu üstümüze her yandan
Her gün yeni bir parça sökülüyordu vatandan
Onlar ilerledikçe , derdi Gazi Kumandan
Düşmanı boğacağım yurdumun kucağında
Sabahlara kadar çalışırdık.
Herşeyi adım adım planlamak gerekiyordu.
Günlükleri yazmaktan yorulunca Mazhar'a yazdırdım Sigaramın acı nefesi , tatlı hayalleri gerçekleştirecekti
Bu sırları şimdilik sakla ve yaz...
Padişah ve hanedan yok olacak.
Ve Cumhurivet kurulacak
Yaz
Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka olacak,
Bazen bunlar fazla hayal değil mi? Dedi
Yaz derdim devam et
Latin harfleri olacak
Yaz
Kadınlara özgürlük , seçme ve seçilme hakkı
Seneler sonra ikimizde yazdıklarımızı unutmamıştık
Şapka devrimini gerçekleştirdiğimizde
Benim de , Mazhar'ında , Diyanet İşleri başkanında birer şapka vardı.
Göz göze gelmiştik.
Mazhar demiştim.
Kaçıncı sayfada kaldık.
Hesap vakti gelmişti.
Tarih alışkanlığından vaz geçecek Kimsiz , kimliksiz kalanlar
Şimdi kendi yazgılarını yazacaklar
Ne ezen olmalıydı ne ezilen
Her ulus kendi bağımsızlığını kendi yaratacak
Siz bu işleri başkaları adına yapmaya kalkarsanız.
İşte biz buna emperyalizm deriz
Oysa biz emperyalizmi kahretmeye geliyoruz
Hakimiyet milletindir dediğimde acaba ne anlıyorlardı
Ama anlayacaklardı ,
Savaştıkça anlayacaklardı Kazandıkça anlayacaklardı
Bir gün ressamlar
Kahramanlık yüzünü kaybederlerse
Gitsinler , Yıldırım'ın resmini yapsınlar
Aksak Timur şimdi yaşasaydı
Belki de aynı şeyi yapacaktı
Su gencecik çocuklara bak!
Yeni Zellandalı . Avusturalyalı Anzak ve Yunan için anlamsız bir savaşın garip mezar taşlan değiller mi?
İşte şimdi bizden öğrenecekler
Özgürlüğün ne olduğunu ,
Bağımsızlığın ne olduğunu
İçleri rahat
Yanı başımızdaki mezarlarda...
Daha ilk meclis açılırken
Oradakilerin çoğunun ulus kavramı yoktu.
Padişah , Hilafet, Ümmet
Bundan başka
Kişiliği olmayanlarda bir özgürlük savası nasıl kazanılacaktı.
Diyelim ki kazandık.
Bu savaş kimin adına kazanılacak
Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir."
Ben Mustafa Kemal'in annesi
Ezan sesi gibi özlem içimde Mustafa'm Afrika çöllerinde Mustafa'm Anafartalarda Mustafa'm Anadolu'da
Ana kalbi işte
Düşündüklerimi ve arkadaşlarımı tanıdıkça
Başıma bir şeyler gelecek korkusuyla Anacığım
Pamuk elleriyle okşamıştı beni.
"Mustafa'm" dedi.
Korkuyorum.
Padişaha karşı mı geleceksin?
Gün nasıl doğacaksa,
Sen beni nasıl doğurdunsa anacığım
Güneşe bak
Doğudan doğacak güneşe bak
Gün nasıl ağarıp gelecekse,
Nasıl ki rüzgar bulut olacaksa Buluta yağmur el değecekse Yağmura toprak can verecekse Güneşe bak doğacak güneşe bak.
Ne din , ne ırk,
Sen ben yok,
Ne dün ne bugün
Yarın yok
Sonra ateş , sonra kan , sonra ihaneti gördük İhaneti ateşle yakıp , aydınlatıp
Korku korkudan kaçıp
Ressamlar bizim resmimizi yaptılar
Gencecik; Yeni Zellandalı, Anzak, Avusturalyalı Koyun koyuna bağımsızlığı bizden öğrendiler
Güneşe bak
Doğudan doğacak güneşe bak
Gün nasıl ağarıp gelecekse
Nasıl ki rüzgar bulut olacaksa Buluta yağmur el değecekse/ Yağmura toprak can verecekse Güneye bak
Doğudan doğacak güneşe bak Ne din, ne ırk
Sen yok ben yok
Ne dün ne bugün
Yarın yok
" Doğudan doğdu güneş
İlk defa karanlık korktu
İhaneti ateşle yakıp aydınlattık
İnsanlar bilinçlendikçe kişiliklerini ister
Milletler de öyleydi
Kabiliyetlerini keşfetmek ,zengin olmak isterler
Bu zenginlik başkalarının açlığı pahasına olursa
İşte o zaman iş değişir.
Eninde sonunda hesabı sorulur
Gerçek bir devrimcinin amacı
Egemenlik kayıtsız ve şartsız uluta olmasını sağlamaktır
Tam bağımsızlık , dünya milletleriyle kardeş olmak demektir.
Irk esasına dayanan düşünce unsurları
İnsanlık ailesine üvey evlat yetiştirmek demektir ; Bilinçlenen bir toplum demokrasiden korkmaz ;
Halkını cahil bırakan insan eninde sonunda kaybolur.
Fakirliği paylaşmakla . zenginliği paylaşmak ayrı ayrı şeylerdir.
Sosyal devlet emeğin ve geniş halk kitlenin sefahı demektir.
Bunu kaideleri bellidir.
Ne üç beş kişi parasıyla dünyayı değiştirebilmeli
Ne de devlet zalim olmalıdır.
Cumhuriyet özgürlük , insanca varlık yolu Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu
İnsan zekası ve kültürü;
Soyut ve somut kavramıyla bir bütündür.
Sanata , bilime söylediğin türküye ekmek kadar acıkıyorsan
Ne mutlu sana
Barış zeka ürünüdür
Savaş olmayanlara aittir
Eğer uğruna savaşacak bir şeyin varsa
Olsa olsa özgürlüğündür , bağımsızlığındır.
Ellerimiz bağlanmış , biz inliyorken yastan
Tıpkı yanardağ gibi , görünmüştün Sivas'tan Dedin ki: "Türkün alnı layık değil karaya" ; Bir avuç el toplayıp , yerleştin Ankara'ya Herkes duydu halaskar sesini uzak , yakın... Başladı , tarihlerde görülmemiş bir akın Düşmanların eridi eridi karşımda dizi dizi... Bir asırda bir doğan , ey yüce namlı GAZİ
Zaman akıp gidecekti
Hiçbir şeyi tabulaştırma
Tabulara karşı koy
Büyük devrimlere gereğin kalmayacak kadar
Devrimci kal yeter
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa
Artık millet olmuştur.
Sakın kurtarıcı bekleme;
Yoksa sana karşı vazifemi yapamadım sayarım.
Anafartalarda Mustafa Kemal'din
Kurtuluş savaşında Gazi Kemal
Laik Türkiye Cumhuriyetini kurarken Kemal Atatürk oldun
Yaşarken önderimizdin
Yokluğunda ışığımız
DÜŞMANLARA GEÇİT YOK ATAM

Deniz Gezmiş Neden İdam Edildi?

Denizlerin idamının ne anlama geldiğini bugün Türkiye daha iyi anlıyor.

Devrimci gençlik hareketi o dönemde ne istediğini açıkça belirtmişti: Emperyalistlerin tahakkümünden kurtulmuş, kendi halkının iradesiyle yönetilen bir Türkiye. Yani "tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye".

Bu devrimciler bu fikirleri savunmaktan ve mücadele etmekten başka bir şeyle suçlanmadıklarına göre idam fetvası verilen de bağımsız Türkiye özlemidir.

İkinci olarak, Denizler amaçlarına ulaşmak için Türkiye'deki siyasal mekanizmadan herhangi bir beklenti içine girmeyerek, tarihsel bir geleneğe yani Kuvayı Milliye geleneğine dayandılar. Güvendikleri toplumsal kuvvet ise parlamentarizm içinde asla özlemine ulaşamayacak olan emekçi halktı.

Yani Denizlerin idam kararı, aslında, Batıcı ve gerici bir siyasal düzeni sürdürme çabasından başka bir şey değildi.

Deniz Gezmiş gençliğin kavgasını "antiemperyalist" kavga olarak adlandırmıştı. Denizler ulusal kurtuluş savaşçıları olarak emperyalistlerin düşmanıdırlar. Devrimci gençlik andında "sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan" diye belirtilen bir bölüm vardır.

İşte bu sefer düşman, sayılarına bakmaksızın ne olursa olsun onları yoketmek gerekliliğini kavramış olarak saldırmıştı. O dönemin devrimci liderlerinin büyük çoğunluğu şehit edildiler. Çünkü bu savaş sadece devrimciler için değil, devrimcilerin ve halkın düşmanı olan emperyalistler için de ölüm kalım savaşıydı

Türkiye'yi Ne Hale Getirdiler?

Atatürk'ün yolundan yürümeyen siyasal partilerin hegemonyası giderek güçlendi. Öyle ki Denizlerin idamından bu yana tek bir Atatürkçü iktidar görülemezken, Atatürk düşmanı olduğunu gizlemeyen partilerin koalisyonlarıyla Türkiye yönetildi. Görülmedik derecede gerici yönetimler altında Türkiye büyük karışıklıklara sürüklendi. Binlerce insanın hayatına malolan katliamlara, aydınlarımızın birer birer katledilmesine göz yuman, destek çıkan, kışkırtan iktidarlar Batıya verdikleri tavizleri gericilere verdikleri tavizlerle koruyabildiler. Halkın üstünde büyük bir baskı ve korku rejimi oluşturdular. Gerici odakların desteğini almadan hiçbir parti bir yere kıpırdayamıyor.

Türkiye on yıllardır, halkın en çok %20'sinin desteğini alan partilerin koalisyonlarıyla yönetiliyor. Elbette bu oyu alabilmelerinin de tek sebebi kendi çıkarları doğrultusunda sürekli yeniledikleri seçim sistemleri.

Buna rağmen bugün hiçbir partinin %10'ları aşabilecek bir desteğe sahip olmadığını partilerin kendi yaptırdıkları kamuoyu yoklamaları gösteriyor. Buna rağmen "başka bir alternatif yok" demekte ısrar ediyorlar.

Elbette böylesine bir halk düşmanı rejim halka hiçbir şey vermiyor. Tersine daha Atatürk zamanında inşa edilmiş kamusal alan ortadan kaldırılıyor. Batı sermayesinin hegemonyasında olmaktan başka bir şey ifade etmeyen piyasa düzeni tüm ekonomimizi yıkıyor. Halka yoksulluk getiriyor. Ülkenin geniş köylü kitlesi tarımın tamamen kendi haline bırakılması, yani çökertilmesi ile kentlere göçe zorlanıyor. Ve şimdi kentlerdeki büyük işsizlik dalgası halkı ne yapacağını bilemez halde ortada bırakıyor.

"Paran yoksa öl" diyebilmiş bir piyasa düzeni savunuculuğunun gençliği isyan ettirmesine kimse şaşıramaz. Gençliğin bu düzeni ortadan kaldıracak bir devrim istemesi haktır.

Denizler böyle bir gidişi gördükleri gibi ona karşı mücadele ettikleri için hedef haline geldiler.

Bunun Batı işbirlikçileri açısından ne kadar yerinde bir tespit olduğunu ise Türkiye'nin geldiği yerin bir başka yüzü gösteriyor.

Düzeni halka ve Türkiye'nin bağımsızlığına karşı daha yıkıcı olmamakla eleştiren, piyasacılığın ve Batıcılığın meşruluğunu gözeten bir komprador sol anlayış, neden iktidarın "başka bir alternatif yok" diyebildiğini açıklıyor.

Denizlerin her türden oportünizme, revizyonizme ve Batı uşaklığına karşı aldığı net tavrı ortadan kaldırılınca meydan böylelerine kalıyordu.

İşte şimdi de bunlar yeniden "faşizm geliyor" korkutmacalarıyla halktan daha fazla taviz, Batıdan daha fazla hamilik beklemiyorlar mı? Türkiye'nin Batı karşısında bağımsız kalmayı isteyen ulusal kuvvetlerine karşı "sivil" parlamentarizm destekçiliği yapmıyorlar mı?


Ceza Yılları : 2 Mayıs’a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs’ta 6.Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına IÜ Senatosu ile Baltalimani'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra Istan bula gelen 6.Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı. TIP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim(MDD) görüsünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüsün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan , Mustafa Lütfü Kıyıcı, Cevat Ercişli, M.Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği(DÖB)'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB’ ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü düzenledi. Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı’nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı. İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Mart'ta girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karsı koyan Gezmiş , bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da IÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran’ın sonunda Filistin'e gitti. Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı’na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi

Atatürk'den Kürt Açılımına Cevap

Atatürk'ün azınlıklar meselesine yaklaşımıyla ilgili bugün de çalışmamız gereken bir ders niteliği taşıyor.. İşte o yazı...
Ne Mutlu Türküm Diyene
Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
- Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene"
sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.

Çananakkale Safsatası

Çanakkale ne kürtler savaştı ne araplar çanakkalede Türkler savaştı.

1) Herkes diyor ki çanakkalede diyarbakırlı,bitlisli,muşlu......bir arada savaştı
2)Şu anda yukarıdakilere ek olarak suriyeli,yemenli,mısırlı,cezayirli,balkanlı... .gibi bölgelerde katıldı.
Burada vurgu yapılan bir insan diyarbakırlıysa veya bitlisliyse mutlaka kürttür o bölgede yaşayan hiç Türk yoktur savsatası ki bu yalan çanakkaleye katılan insanlar o bölgelerde yaşayan Türklerdir.

Öyleki doğu ve güneydoğudaki bütün Türk erkekleri askere alındığı için savunmasız kalan insanlar ermeni çetelerince katliama uğramış osmanlı mecburen bölgedeki Türk ailelerini koruması için kürtlerden hamidiye alaylarını kumuştur ama bu alaylar amaçlarını aşmış ve şehirleri yağmalamıştır.
Ayrıca son zamanlarda bunlara ek olarak çanakkalade savaşan suriyeliler,yemenliler..... buradaki arap göndermeside koca bir yalan çünkü osmanlı zamanında o bölgelerde milyonlarca Türk yaşıyordu bugün bile ırakta 2 milyon,suriyede 1 milyon,mısırda yüzbinlerce osmanlıdan kalan milyonlarca Türkmen yaşıyor.

Ayrıca osmanlı Türkçe bilmeyen insanları orduya almazdı , o dönem diyarbakırdan Ziya Gökalp gibi bir zat çıkabilmiş ve Türklük tatışmalarının en hararetli olduğu dönem 1. dünya savaşıydı.Orduya alınan Türk olmayan unsurlar(ermeniler gibi) ordudan kaçmışlardır.

12 Eylül Ve Yağmacılar

Bircan, Özlem, Naciye, Güldane, Nebahat, Altun, Nuriye nasıl bir sabaha uyandıklarını bilmiyorlardı. Günlerdir televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden uyarı çığlıklarını işitmemişlerdi belki… Belki de deli dolu gençlik halleri, tatlı düşlerin peşinden koşan delikanlı yürekleri ölümsüz olduklarını düşündürüyordu işçi kızlara…
Genç insan işte… Hayvan gibi tıkıştırıldığı yük minibüsünde de eğlenecek, gülecek bir şey bulur… Gençlik işte… yürekten deli fişek aşklar geçer, fısıl fısıl konuşmalar yapılır, hınzırca kahkahalar çınlar dört yanda… Sel suyunun sesi işitilmez, boyalı yüzler silinmesin, ayaklar ıslanmasın diye geri durulur belki can pazarındaki mücadeleden… Umulmadık anda gözleri yummak yaşama… Yakışmaz gençliğe…
Kadercilik gençlikte olmaz! Olmamalı!
On dokuz yaşında işçiydi Bircan. Ekrandan taşan yaşamlara heves etmişti belki kimbilir! Modelist olma düşlerini öğrendik ardından, evlilik heyecanını… Bir tek o bile yeter yazgıya boyun eğen bu genç bedenleri anlamaya…
Akıp giden suyun ardından yağmacılar çıktı sahneye… genç kızların çeyizleri sokağa dağılmış, taşmış, şimdi gelinlik yerine kefen giymiş bedenleri toprak olmak üzereyken; açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin yarattığı insanlar birer mahluk gibi girdi görüntülere… Paçaları sıvamış, can pazarının ardından orta yerde kalan beyaz eşyayı topluyorlardı kimileri…
Şaşırmak olanaklı değildir bizim için!
Ölüme sevinçle giden geç kızları tanıyorum, anlıyorum…
Koca bir düzenin faturasını taşımak zorunda kalan işverenlerini de biliyorum…
Uzun bir şehirlerarası yolculuğa katlanıp, yağma yapmak için örgütlenmiş diğerlerini de çok iyi biliyorum…
Onlar gelecekleri çalınmış insanların çocukları, onlar ilkin 12 Mart’ta idam sehpasında can veren, ardından 12 Eylülde köklerine kibrit suyu dökülen insanların yokluğunda yaratıldılar…
Küresel kapitalizmin daha çok kar, daha çok tüketim için seferber ettiği soysuz siyasilerin, işbirlikçi generallerin talan ettikleri doğa, artık mazlumların gösteremediği direnci kendiliğinden ortaya koyuyor… Yağmaya hayır diyor…
Kimileri için 12 Eylül milattan önce yaşanmış bir süreç. Üniversite öğrencileri arasında, bu dönemden söz açıldığındaki ilgisiz ifadeler irkiltici geliyor… Bir milyon insanın tutuklandığı, onlarca idamın gerçekleştiği, türdeş ve küresel sömürge imparatorluğuna hizmet edecek kuşakların yetişmesi için yapılan bu kurgudan bunca habersiz olmak…
Elbet geçen gün canlarını sel sularında akıtanlar da 12 Eylül gerçeğini bilmiyorlardı. Hangi işbirlikçilerin millet adına, vatan adına bu katliamı, soykırımı gerçekleştirdiğini bilemezlerdi… Bu ülkenin yurtsever, paylaşan, düşünen, yaratıcı, ilerlemeci, sorumluluk sahibi, cumhuriyetin en güzel çocuklarının soykırımıdır söz ettiğim…
Şimdi demokrasi, çoğulculuk diye tutturan tarikatçılar, faşistler, soldan kırma liberaller o gün ne yazdıklarını, ne söylediklerini unutmuşa benziyorlar. “benim memurum işini bilir” kültürünü yaratanlar, nasıl olur da fırsatı değerlendiren, işini bilen çocuğa, adama, kadına, gence hayret ederler ve ahlaksızlıkla suçlar onları…
Kapitalizm değil mi bugün yaşadığımız dünyanın tüm ekolojik dengelerini bozan… kutupların erimesine neden olan, denizlerin taşmasını sağlayan, ormanların yok olmasına göz göre göre seyirci kalan… Sadece insanı değil; bitkiyi, hayvanı açlığa, yaşanmaz bir yerküreye tutsak eden… Bu liberal çocuklar değil mi, coğrafyamızdaki adı ÖZALİZM olan ve bugün AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’da simgeleşmiş olan ALÇAL KAPİTALİZMİ kutsayan!
Ölen işçi kızların ve nicelerinin anaları, babaları ağlıyor. Kader sanıyor yaşadığı bu acıyı… İnsanımızı bu kara yazgıya boyun eğdiren, şükür kültürünü yaratıp, vahşice, doymadan her şey kendinin olsun isteyen zalimler hala aramızda… Pişkince gülüyorlar, mazeret üretiyorlar…
Biliyoruz ki 12 Eylül günü bu ülkenin güzel insanlarını işkenceden geçirenler, idam edenler, tam da böyle iktidarlar olsun diye, analar-babalar sahipsiz, göğe avuç açarak, her şeyi tanrıdan sansın diye ve birileri bıkmadan usanmadan yesin ve gerçek sahiplerinin önünü açsın diye darbeyi gerçekleştirdiler…
Asıl yağmacılar hala yargılanmadı ve hala iktidardalar…
Geleceğimizi yağmalayanlar!

Türkiye'de adult sitelere karşı önlemler

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

Mısır Piramitleri

Mısır Piramitleri , Mısır’da yer alan eski piramit şekillerde yapılardır. Mısır’da 100’den fazla piramit vardır. Piramitlerin çoğu Eski Krallık Dönemi'nden Orta Krallık Dönemi’ne kadar firavunların mezarı için inşa edilmiştir. Bilinen en eski piramit 3. Hanedan döneminde inşa edilen Basamaklı Piramit’tir. Bu piramit ve etrafını çevreleyen bloklar; mimar İmhotep tarafından tasarlanmıştır. Ayrıca bu yapılar dünyanın en eski şekilli taşlardan inşa edilmiş yapısıdır. En çok bilinen piramitler Gize’de bulunmuştur. Birkaç Gize Piramidi inşa edilmiş en büyük yapılardandır. Gize Piramitleri’nin en büyüğü olan Keops Piramidi şu ana kadar zarar görmeden ayakta duran Dünya’nın Yedi Harikası’ndan biri olarak görülmektedir.
Gize Piramitleri
Keops Piramidi (145,75 metre, M.Ö. 2550)
Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
Kefren Piramidi
Sfenks Piramidi
Sakkara Piramidi (63,17 metre M.Ö. 2650)
Maldum Snefru Piramidi (93,26 metre M.Ö. 2000)
Dahahur Piramidi (104,85 metre M.Ö. 2600)
Dahahur Snefru Piramiti (103,95 metre M.Ö. 2600)
Gize Kefren Piramidi (143,56 metre M.Ö. 2520)
Sakkara Pepi II Piramidi (52,555 metre M.Ö. 2250)
Çin Piramitleri [değiştir]

Dohan Tapınağı
Türk piramitleri;çinde bulunan ve çinin sakladığı Türklere ait ve mısır piramitlerine oranla daha büyük ve çok sayıda bulunan piramitlerdir. Çin'in xiang kentinde bulunur bunların en büyüğü beyaz piramittir uydudan görünebilmektedir ve tamamen eski Türklere aittir ne yazık ki Çin bunları gizlemekte ve beyaz piramiti bi dağ görününmüne sokmaya çalışmıştır.
Meksika Piramitleri [değiştir]

Uxmal Tapınağı
Teotehuacan
Bolivya Piramitleri [değiştir]

Tiahuanaco
Günümüz [değiştir]

Louvre Piramiti : Fransa Paris'teki Louvre Müzesi'nin avlusunda bulunan bir cam piramittir.
Luxor Hotel : Amerika Birleşik Devletleri'nin Las Vegas kentinde, piramit biçimindeki otel ve kumarhane.
Palace of Peace and Reconciliation : Kazakistan'ın başkenti Astana'da bulunan, piramit biçimindeki bir yapı.
Türkiye'deki piramit benzeri yapılar [değiştir]

Harran Evleri
Eshab-ı Kehf Dağı : Yedi Uyurlar'ın mağarasının bulunduğu dağ

Ünlü Filozoflardan Sözler

Düşünüyorum öyle ise varım.
DESCARTES

Düşünmeden konuşmanın cezası sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.
GIBBON

Hayatta hiç hata yapmamış birisi zaten hiçbir işe başlamamış demektir.
HENRY FORD

Hayatta hiçbirşeyden korkmayın yalnız;herşeyi anlamaya çalışın. MARİE CURİE

İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.
BERNARD SHAW

İnsan aklın snırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
ALBERT EINSTEIN

Olgun insan yapabileceğini söyleyen ve söylediğini yapan insandır.
KONFİÇYUS

Gerçek arkadaş sağlık gibidir.Değeri ancak o yok olunca anlaşılır.
CERVANTES

Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız.
KONFİÇYUS

İnsanların yapabileceği en büyük fenalık kendisine olan güvenini kaybetmesidir.
RİCHARD BERNEDİCİ

İnsansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içersinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
KARL MARX


Aristoteles

Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.
İnsanlar arzularına son olmadığı için, bu arzuları tatmin edecek vasıtalara da son olmamasını isterler.
Arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez; bir çok insanların hayatı, arzuları doyurma yollarını aramakla geçer.
Cesaret kuvvetle birleşince büsbütün artar.
Umut, uyanık adamın rüyasıdır.
Fazileti olmayan insan, hayvanların en kirlisi, en vahşisi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır.
Adalet önce devletten gelir.
İyi, basit; kötü ise çok yönlüdür.
Mevkilerini para ile satan kimseler, masraflarını geri almak yoluna düşerler.



Honore de BALZAC

Hayat herkes için acı, çünkü benim boş yere dilediklerime sahip olmuş nice insanlar gördüm, onlar da mes�ut değil.
İnsanın en zor katlandığı duygu acımadır, hele hak edince.
Evlenme dâvaya benzer. Mutlaka memnun olmayan bir taraf vardır.
Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de ruh.
Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür.
Sevmek, bir başkasının hayatını yaşamaktır.
Bir anne yüreği, dibinde daima af bulunan bir uçurumdur.
Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir.
Hiç kimse bir alışkanlığa veda etmek cesaretini gösteremez.


Bernard SHAW

Eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz.
Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim.
Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz
Susmanın kudretine inanıyorum. Bu mevzu üzerinde saatlerce konuşabilirim.
Dürüst insan her zaman gerçeği söyler, akıllı insan ise yalnız zamanında.
Bir kelime yeterlidir, gerisi laftır.
Moda kadınlara benzer, onun da havası vardır.
Her şeyi düşünmek, çoğun her şeyi düzene sokmak demektir.
Birçok insanın korkak olmaya cesareti yoktur.
Yazı ile insan daya iyi yalan söyleyebilir.
Zekanın sakıncası, insanı devamlı surette bir şeyler öğrenmeye zorlamasıdır.
Erkeğin de, kadının da terbiyesi birbirleriyle tartıştıkları zaman belli olur.
Aptallar, utanılacak bir şey yaptıkları zaman mazeret diye o işi her zaman yaptıklarını söylerler.
Akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı adam başkalarının da akıllarını kullanır.
Ben şaka yaparken gerçekleri söylerim, çünkü gerçekler dünyanın en gülünç şakalarıdır.
Bu dünyada başarıya ulaşan insanlar istedikleri şartları yakalayan insanlardır. Eğer onları bulamazlarsa, kendileri yaparlar.
Parayı kazanmadan harcamaya nasıl hakkımız yoksa, mutluluğu da üretmeden tüketmeye hakkımız yoktur.
Değişmez kural, değişmez kuralın olmayacağıdır.
Çocuklarınıza ders vermek istiyorsanız (bu hiç de gerekli değil) kendinizi örnek gösterin. Ama sizin gibi olmaları için değil, sizin gibi olmamaları için.
Yapabilenler yapar; yapamayanlar yapmayı öğretir.
Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.
Yalancının cezası; kimsenin kendine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.
Merhamet sevgiye yakınsa, minnet onun aksine yakındır.
Ahlak duygumuz, ihtiraslarımızı kontrol eder.
Aşk, insana vakar, ağırbaşlılık, hatta güzellik verir.


DOSTOYEVSKİ

Bazı insanlar, ev köpekleri gibi, yamandıkları kapıdan ayrılmazlar.
Çocuk, dünyanın en büyük saadetidir.
Çocukları seven hayatı da sever.
Evlenme, boşanma işi sırf kadınların elinde olsaydı, bir tek nikâh sağlam kalmazdı.
Gözyaşları kurur.
Hayata yeniden başlasaydım , saniyelerin nabzını tutardım.
Hayatımızda en yüce, en güçlü, en faydalı dayanağımız ana baba evinden kalan hatıralarımızdır.
İnsan yaşamayı ve yaşamamayı aynı şey diye kabul ettiği zaman hürriyete kavuşur.
İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür.
İnsanların saadet kadar felakete de ihtiyacı vardır.
İster tatlı, ister acı olsun, hatıra insana ıstırap verir.
Kadını kalkındıran, onu uçurumun dibine kadar yuvarlanmaktan koruyarak hayata yeniden doğmasını sağlayan biricik kuvvet aşktır.


Johann Wolfgang Von GOETHE

Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır: Zamanınızı ve neşenizi çalarlar.
Aşk ve sevinç büyük çabaların kanatlarıdır.
Bir kişinin sözleri önemli değildir; iki yanı da dinlemeli.
Bir şey her şey için, her şey bir şey için vardır.
Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.
Gönlümüz bize aklımızdan daha yakındır.
Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir.
İnsan ancak anladığı şeyi duyar.
İnsan kendini hiçbir yerde, karıncalar gibi kaynaşan kalabalığı yarıp geçtiği zamanki kadar yalnız hissedemez.
İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olduğu zaman duyar.
İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce o şeyi sevmesi gerekir.
Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır.
Mükemmel insanların aksayan tarafları daha çok göze batar.
Samimi olmayı vaad edebilirim; tarafsız olmayı asla.
Sevmek, inanmak demektir.
Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır.



KONFÜÇYÜS

Vefa ve samimiyet ilk prensipleriniz olmalıdır.
Eğer kusurların varsa, onlardan kurtulmaya çalışmalısın ve bundan korkmamalısın.
Yapılmış şeyler üzerinde konuşmak lüzumsuzdur, geçmiş şeyleri ayıplamak da manasızdır.
Bir insan sabahleyin doğru yolda ise, akşam saatlerinde de öyle kalacak ve bundan pişman olmayacaktır.
Tevazu ile konuşmayan bir kişi, zamanla bununla ilgili bütün kelimeleri de tamamıyla unutabilir.
Kelimelerin kuvvetini bilmeyen insanlarla esaslı bir konuyu konuşmak mümkün değildir.
İhtiyatlı insan nadiren hata işler.
Doğaya göre bütün insanlar birdir, fakat pratikte birbirlerinden dehşetli ayrılık gösterirler.



William SHAKESPEARE

Aklın bağlamadığı dostluğu, akılsızlık kolayca çözebilir.
Hiçbir miras, doğruluk kadar zengin değildir.
İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür.
Herkese kulağını, ama çok azına sesini ver.
Ah! Bu kadar okudum, bu kadar öykü ya da destan duydum, aşkın yolu asla düz gitmiyor.
İyimser, yaranın üstünde artık kabuk, kötümser ise kabuğun altında yine yara görür.
Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkınışların teşvikcisidir.
Konuşmadan önce düşün, hareket etmeden önce ölç.
Geçmiş bir dost için yakınmak yeni dertler edinmektir.
Cehalet Tanrının laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.
Nasıl bir at, üzerindeki zengin koşumların farkına varmazsa insan da içinde yaşadığı nimetlerin öyle farkına varmaz.
Bir iftira başka iftiraları doğurur.
Aşk bir deliliktir.
Daha iyi, iyinin düşmanıdır.
Yiğitlik intikam kazanmakta değil, tahammül göstermektedir.
Geçmiş bir felakete üzülmek, bir yenisini davet etmenin en emin yoludur.
Aslında hiç bir şey iyi veya kötü değildir. Her şey bizim onlar hakkında düşündüğümüze bağlıdır.



Leo Nikolaevich TOLSTOY

Af dileyen, kendi kendini itham eder.
Aşk, kızıl gibi geçirilmesi gereken bir hastalıktır.
Bekleyebilen için herşey iyi sonuç verir.
Bir insanı, bulunduğu mevki ile değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmelidir.
Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir.
Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
Hırsları kökünden atmak mümkün değildir. Onları sadece asıl ülkülerine doğru yöneltmeğe çalışmalı.
İnanç, hayatın kuvvetidir.
İnsanlar seni, istedikleri kadar bilsinler, ama kendi kendini aldatabilir misin?
Öyle davran ki, senin iraden kendini bir kanun koyucu gibi hissetsin. Öyle davran ki, bu davranış yanında insanlığı bir araç değil bir amaç olarak göresin. Öyle davran ki, senin iradenin bir kanun gibi genel geçerliliği olsun.
Savaş, mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası kandır. Ölümdür.
Tarihin konusu, kavimlerin ve insanların hayatıdır.

Victor HUGO

Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz
Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur.
Çalışma uçup gidebilen bir alışkanlıktır; bırakması kolay, yeniden başlaması zor bir alışkanlık.
Ölüm bu; ne hükümdar tanır, ne soytarı; herkesi aynı iştahla yutar.
Hayat, felaket, yalnızlık, yüzüstü bırakılmışlık, yoksulluk kendine göre kahramanları olan savaş alanlarıdır.
Evlatlarını sevmeyen babalar olabilir; ama, torununu çıldırasıya sevmeyen dede olamaz.
Kadınsız bir erkek horozsuz bir tabanca gibidir; erkeği ateşleyen kadındır.



F.M.Arouet VOLTAIRE

Ayrılık, tatmin edilmeyen aşkı arttırır.
Her zaman zevk, zevk olmaktan çıkar. Bir şeye düşkünlük hayvanlarda bile yoktur.
Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı duramaz.
İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker.
İnsanoğlu hiç de kötü olarak yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşir de.
İyi bir taklit, kusursuz bir yaratıştır.
Kendi nefsine hakim olan, dünyaya hükmedebilir.
Pek az insan başkalarının deneylerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
Seçilmiş birkaç kitaptan güzel ne olabilir.
Tanrıya ettiğim dua pek kısadır; Tanrım düşmanlarımı gülünç duruma düşür.
Vahşiler hariç, bütün insanlar, kitapların hükmü altındadır.
Vatana sadakatla hizmet edenin atalara ihtiyacı yoktur.
Vatanımız, bütün asil ruhlar için en mukaddes bir yerdir.
Yarabbi ben düşmanlarımı yenmeğe kadirim. Sen beni dostlarımdan koru

Taklit dahi edilemeyen tek şiir

Japonyada bilim adamlarinin 4 dili bir araya getirdiklerinde dahi Bu siirin bir benzerini yapamamislardir.
Dunyada Tek olma ozelliginin yani sira takliti dahi edilemeyen tek şiirdir.
Rivayetlere Göre Yavuz Sultan Selim Han hazretlerinin Bu şiiri Ayak ustu yazdigi soylenir.
Kisaca olayi anlatayim....

Yavuz Sultan Selim Han hazretlerinin kulagina giden bir soylentide İran şahı olan iran kralı Osmanlı devletini biz aklimizla yeneriz demesi uzerine Sultan selim han hazretleri İrana gider. Fakat dilenci kiliginda. İranda Satranc oyunu O zamanlar populer oldugu icin Dilenci kiligindaki Yavuz Hazretleri 6 ay sureyle iranda kalmis ve satrancda iranin onde gelenlerini yenmistir.

Daha sonra İran hukumdari olan İsmail şah Bu Fakir dilenci olan Yavuzu huzuruna cagirtir. Dilenci ve yamali elbiseler giyen bu zati goren İsmail sah

- Bu yasli dilencimidir Beni yenecek olan diye gulumser.

Ve otururlar satranca... Yine rivayete gore En acemi oyuncunun yapmayacagi hatayi Kasti olarak Yavuz Selim yapar 53 ncu hamlede yenilir. İran Sahi İsmail Hiddetlenip.

- Bunu ahmaklar bile yapmaz Su oyunu dogru oyna yoksa kellen gider der

Yavuz sultan selim Han hazretleride bu lafin uzerine....

- ben misafirim İlk oyun sizin olsun ki Mahcup olmayayim size der ve gercek oyun baslar.

Ve olan olur İran Sahi yenilmistir. Hemde 53 uncu hamlede. Hiddetlenir Bir sey diyemez. Sen beni nasil yenersin der ama kalakalir Yavuz durumu anlar ve ayaga kalkip aynen soyle der

sanma şâhım__/herkesi sen_____/sadıkâne____/yâr olur
herkesi sen___/dost mu sandın__/belki ol_____/ağyâr olur.
sadıkâne____/belki ol_________/âlemde_____/serdâr olur
yâr olur_____/ağyâr olur______/serdâr olur__/dîdâr olur...

Burada gozuktugu gibi. ilk satir Bastan asagi ayni
ikinci satir ise ikinci tarafta bastan asagi ayni
ucuncu satir ucuncu bolmeden asagi ayni
Son satirda son bolmede asagiya dogru ayni....